Garcia'ya Mektup Götüren Teğmen
Amerika Kurtuluş Savaşı'nın bir safhasında İspanya Sömürge Ordusu'nu tecrit edebilmek için Kübalı General Garcia'nın ordusuna talimat göndermek icabetti. Cumhurbaşkanı Mc Kinley, General Garcia'ya bir mektup yazdı. Mektubun süratle yerine ulaşması gerekiyordu. Başkomutanlık karargahında Garcia hakkında bilgi yoktu, neredeydi, nasıl gidilirdi, hepsi meçhuldü. Mektubu götürmeye Teğmen Rowan görevlendirildi. Teğmen Rowan mektubu aldı, torbasına koydu, gitti, döndü, tekmilini verdi. Garcia talimata uyacaktı.
Teğmen Rowan mektubu alınca: «Bu Garcia da kimdir?», «Nerede bulunuyor?», «Oraya nasıl gidilir?», «Atla mı, trenle mi?», «Harcırahımı kim verecek?», «Arkadaşım Thomas, ata daha iyi biner; onu gönderirseniz olmaz mıydı?», «Eşim biraz rahatsız, hem bu hafta izin sırasındaydım.» demedi.
Benim burada anlatılmak istediğim, Teğmen Rowan'ın dört gün sonra Küba kıyılarına ulaşmasının, ormanlara dalarak üç haftalık bir seyahati yaya olarak tamamlamasının, dağlarda ve ormanlarda Garcia'yı bulmasının hikayesi değildir. Burada anlatmak istediğim husus, bu adamın kişiliğinin her okura örnek insan modeli olarak tanıtılmasının gerekliliğidir. Dünyanın her yerinde, Allah'ın her günü, milyonlarca yöneticinin Garcia'ya gönderecek mektubu vardır. Öte yandan, gençlerin muhtaç oldukları bilgiler, sadece bir dizi teoriler değildir. Kendilerinden istenen vazifeleri kendi iradeleri ile sonuçlandırma idrakine ve eğitimine de sahip olmalarıdır. Bugün, en çok muhtaç olduğumuz budur.
Hizmette fertlerin ilgisizliği ve bilgisizliği, toplumları ve örgütleri felç eder. Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilenmesi için zaman yoktur. Yeniden eğitim yapmak gerekir. Öte yandan hizmet devamlı akmaktadır ve sürekli işlerlik içinde olmak zorundadır. Çarkın bir dişi, kendi işini hiçbir nedenle durdurmaya yetkili değildir. Bu takdirde hizmet durur.
Bir defasında her yönetici gibi öylesine meşgul iken odama giren bir memur bana: «Efendim, siz birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan birini bir derece terfi ettirdiniz... Yaş ve kıdem bakımından aramızda hiç bir fark yok, öğrenimimiz de aynı. O benden daha yakışıklı da değil. Böyle olduğu halde beni hala terfi ettirmiyorsunuz?» dedi. Ben ise dalgınlık halinde mırıldandım; «Sokakta gürültü var. Duyuyor musunuz? Nedir acaba?». Memur, «Gidip sorayım efendim.» diye can sıkıntısı ile cevap verdi. Biraz sonra döndü ve; «Bir arabaymış efendim...» dedi. «Yükü neymiş?» diye sordum. «Gidip bakayım efendim...» Biraz sonra döndü: «Arabanın yükü, bir sürü çuval efendim.» dedi. «Çuvallarda ne varmış?» dedim. «Gidip bakayım efendim.» dedi. Biraz sonra döndü ve; «Çuvallarda çimento varmış efendim...» dedi. «Nereye gidiyormuş bu araba?» dedim. «Gidip bakayım efendim.» Biraz sonra dönüp cevap verdi: «- X ve Y inşaat sirkelinin merkez şantiyesine gidiyormuş efendim...» dedi.
«Çok güzel.» dedim, «Şimdi bana terfi eden arkadaşınızı çağırır mısınız lütfen? Hani haksız yere terfi eden arkadaşınızı.» Terfi eden geldi. Ben, mırıldandım: «Sokakta birtakım gürültüler oluyor nedir acaba?». «Gidip bakayım efendim.» dedi ve dışarı çıktı. Döndüğü zaman şöyle cevap verdi: «Kırk çuval Portland Çimentosu yüklü araba. Çimentoların menşei New Orleans. X ve Y inşaat sirkelinin merkez şantiyesine gidiyormuş. Uluslararası ulaşıma ait bir kamyon çuvallarını istasyondan almış. Çuvallardan biri yarı yolda patladığı için şimdi bunun yerini değiştirmeye çalışıyorlar.»
Bu iki örnekten bir takım sonuçlar çıkarmak için bir takım yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Dünyayı dolduran özel müesseselerle resmi dairelerdeki bütün memurları kendime düşman etmek niyetinde değilim. Bunlar belirli bir öğrenim döneminden sonra bir masanın başına kurularak hiçbir iş yapmadan devlet baba hesabına geçinip gitmeyi meşru bir hak saymakla zaten meşru olmayan bir iş yapmış olmuyorlar mı? Sabahtan akşama kadar sigara tüttürmek, kahve içmek, vergi yolu ile kendini besleyen halkı hırpalamak, sadist bir zevk uğruna en basit işlemleri bile karma karışık etmek, baştan savmak, istedikleri bir müracaatçıyı masadan masaya dolaştırmak, masadan masaya dolaşarak «Bugün git, yarın gel» teranesiyle hedefinden iyice uzaklaşan evrakı arşivin küflü derinliklerine gömmek. Ay sonunda alacakları paraya karşı yaptıkları iş bu ise şayet, hiç zahmet buyurmasınlar. Millet parası onlara helal olmayacaktır.
Klemanso'nun meşhur sözü, ne kadar güzel: «Bakanlık, geç gelenlerle erken gidenlerin karşılaştığı yerdir.» demiş. Bakanlığı süresince de garip vakalara şahit olmuş ki, birçok vecize değerinde de sözler söylemiş.
1906 yılında birgün aklına esmiş, emrindeki memurların durumunu şöyle bir yakından görmek istemiş. Odalardan birine girmiş, kimse yok. ikincisine girmiş, bomboş. Üçüncü odada bir memur varmış, o da uyuyormuş. Yanında bulunan daire müdürüne dönmüş: «Sakın uyandırmayın, yoksa o da çekip gider.» İşte böyle, uzun söze ve uzun izaha benim de sizin de vaktiniz yoktur. İnsanlığın Garcia'ya mektup götürecek teğmenlere ihtiyacı çoktur.[1]
Kaynaklar
[1] Emekli Top. Bin. Hüseyin Taşyürek, "Askerin Bilgi Defteri", s.321-322.