Çocukluğumuzun TV Programları III
21.Cadde (21 Jump Street)
Tüysüz mü tüysüz, parlak mı parlak, kısacası süt gibi bir Johnny Depp'in başrolde oynadığı aksiyonu bol bir polisiye diziydi. Johnny bu diziyle genç kızların ilahı olmuştu. Kahramanlarımız genç polisler olduklarından kılık değiştirip genç öğrencilerin arasına dalar ve onların alkol, uyuşturucu, seks, AIDS vb vb problemleriyle uğraşırlardı. Bu dizideki Dennis Booker (Richard Grieco) sonradan ayrılıp kendi dizisine sahip bir kahraman olmuştu.
A Takımı (The A Team)
Heyecanlı bir jenerik müziğine sahip bu dizide ordudan ayrılmış 4 tane adamın kurduğu özel bir ekibin maceraları anlatılırdı. Komutanları Albay Hannibal'i George Peppard oynardı. Ekipteki diğer tipler, boyunda yüz bin tane kolyesiyle Mr.T-Baraküs, sarışın ve de yakışıklı Face, bir de kaçık Murdock idi. Bu deliyi her bölümde tımarhaneden kaçırırlar, sonra o haftanın yardım isteyen müşterisinin olayını çözerlerdi. Siyah minibüsleri süperdi. Albay deri eldivenleri ve purosuyla çok karizmatikti. Baraküs uçaktan korkar, gerektiğinde bunu ilaçla bayıltıp öyle uçururlardı. Bir de ne olursa olsun bunun altınlarına halel gelmez, annem çok sinir olurdu bu duruma.
Alacakaranlık Kuşağı (The Twilight Zone)
TRT'nin ödümüzü patlatan dizilerindendi. Çok şaşırtıcı bir sonla biten gerilim öyküleri gösterilirdi. Hepsinin en büyük numarası sonunda saklıydı ve olayı en akla gelmedik şekilde bitiren sürprizli finali izlerken insanın kanı çekilirdi.
Atlı Karınca (Carrusel)
Hafta içi akşamüzerleri yayınlanan çocuklar için yapılmış bir Meksika dizisiydi. Feride Çalıkuşu tadında genç muallime Himena, yaramaz öğrencilerle dolu bir sınıfın öğretmeni olarak çalışmaya başlıyordu. Tabii zamanla öğrencilerin kalbini kazanıp bunların dertleriyle uğraşmaya başladı. Aman ne tipler vardı bu sınıfta inanamazsınız, sarışın, zengin ve güzel Maria Huakina vardı, bu kız sürekli dantel eldivenler giyer ve diğerlerini küçümserdi. Sirilo vardı, fakir zenci oğlan, bu Maria Huakina kaltağına aşıktı, Maria da bunu ezer dururdu. Valeria vardı, ukala, gözlüklü bir şey (benim gibi püahahaha) bunun sevgilisi David idi, ara sıra kıskançlık kavgaları çıkartırdı bu kız. Ama en unutulmaz tip Hayme Pahilyo denen toramandı kesinlikle. Sonunda Sirilo'nun babası zengin mi oldu ne? Vay be! Aradan onca yıl geçti, ben bunların isimlerini hala nasıl anımsıyorum, şaştım bu işe.
Bana Şans Dile (Wish Me Luck)
TRT'nin harika dizilerinden biriydi. İkinci dünya savaşında 2 casus kızın maceralarını anlatırdı. Bunlardan biri kendi halinde bir ev kadını, diğeri de fabrika işçisi çalışan bir kızdı. Bunlar casus olmaya karar verince önce eğitime alınıyorlar, sonra da İngiltere'den Fransa'ya geçip istihbarata başlıyorlardı. Sonunda kurşuna dizilmişledi galiba. Bir de Nazilerin saçlarını kazıdığı Blanche diye bir ablayı anımsıyorum ama bu dizide miydi acaba?
Benim İki Babam Var (My Two Dads)
Bu dizide küçük bir kız annesi ölünce 2 baba adayının eline düşüyordu. Biri akıllı uslu, diğeri uçuk kaçık bu tipler vaktiyle kızın annesiyle flört etmişlerdi. Bu yüzden ikisi de kızın babası olabilirdi. Başka da bir numarası yoktu.
Booker
21.Cadde'den ayrılan Richard Grieco'nun kendi karakterinin dizisiydi, kızlar arasında çok popüler olmuş, posterleri çıkartmaları ortalığı sarmıştı. Şimdiki gençlik dergileri nasıl acaba? Merak ettim... O zamanlar işte "Booker hakkında bilmedikleriniz", "Richard Grieco mu Johnny Depp mi?" falan gibi masumane yazılar çıkardı. Biz de sanki bunları koynumuza alacağız ya deli gibi posterleri, çıkartmaları biriktirip, haklarında yazan her şeyi ezbere bilirdik. Tabii nikah memuru sorar falan maazallah...
Dedektiflik Bürosu (Remington Steele)
Çok sevilen bir detektif dizisiydi. Kahramanımız Laura Holt kadın olduğu için detektif bürosuna hiç müşteri gelmeyince Remington Steele diye bir erkek adı uyduruyor ve bundan sonra işleri patır patır açılıyordu. Ama günün birinde Pierce Brosnan çıkagelip "hakiki Remington Steel benim!" diyerek kızımıza ortak oldu ve ikilimiz bundan böyle olayları beraber çözmeye başladılar. Tabii Remington'un unutulmaz özelliği sinema tarihine çok vakıf oluşu ve olayları eski klasik filmlerle bağdaştırarak çözebilmesiydi. Laura'yla aralarında aşk yaşamayı da ihmal etmemişlerdi.
Gazap Kuşları (The Thorn Birds)
Kadınların hayran olduğu (nafile bir çaba) Richard Chamberlain'in başrolünde oynadığı çok acıklı bir mini diziydi, annem bayılırdı bu diziye. Richard bu dizide Maggie diye bir kıza aşık olan ama kendini dine adadığı için aşkını inkar eden Ralph diye bir rahibi canlandırıyordu. Maggie evlenip çocuk sahibi olduktan sonra aşkını kabullenen Ralph'ten de bir oğlan doğuracak, kahramanlarımız kendilerini bekleyen trajik sona doğru ilerleyeceklerdi.
Görevimiz Tehlike (Mission: Impossible)
Tom Cruise'un cafcaflı filmleri hikaye, asıl Görevimiz Tehlike'yi biz TRT'de pazar öğle yemeğinden sonra ailecek izlerdik. Bu özel ekibin başı beyaz saçlı yaşlı kurt Jim'di. Her bölüm önce o meşhur gaza getirici müzikle açılır sonra Jim, küçük kara bir kutu bulurdu, bu kutu "Senin görevin Jim eğer kabul edersen.." diye konuşmaya başlar ve bu haftaki görevlerini anlatırdı. Sonra da 5 saniye içinde kendi kendini yok ederdi! Ben bu ekipteki tilki suratlı esmer Nicholas'ı beğenirdim, şimdi bakıyorum da pek de çirkinmiş. Ekipteki güzel kadın karakter bir süre sonra ölüp diziden ayrılmış, yerine Ziyaretçiler'deki Diana'yı oynayan kadın gelmişti.
GÜZEL VE ÇİRKİN (Beauty and the Beast)
Pazar gecelerinin unutulmaz dizisiydi. İnsanın içine işleyen dokunaklı bir müziği vardı. Açılış jeneriğinde Vincent'ı seslendiren sanatçı harikulade bir şekilde ulaşamayacağı bir dünyada yaşayan sevdiği kadını anlatır ve "Onun adı, Catherine." derdi. Vincent, ülkemizde aslan adam olarak tanınan acayip bir yaratıktı. New York metrosunun alt katlarında, labirent gibi esrarlı bir yerde yaşardı. Catherine ise zengin, güzel, başarılı bir avukattı. Birgün yolda saldırıya uğrayıp yüzü kesiliyor ve parka terk ediliyordu. Bunu bulan Vincent kadını aşağıdaki gizli odalara götürüyor, yeraltındaki güruhun lideri Baba, Catherine'i tedavi ediyordu. Sonra Catherine ile Vincent aşık oldular, Catherine'nin parmağı kesilse Vincent bunu hissedebiliyor, kükreyerek gelip Catherine'yi bin türlü beladan kurtarıyordu. Catherine'nin çatı katında harika bir dairesi ve muhteşem manzaralı bir balkonu vardı, balkonun kapılarını açınca ince tül perdeler uçuşur, Catherine, ağır ağır yürüyerek balkona çıkar, gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan Manhattan manzarasını izlerdi. Az sonra Vincent gelir, birbirlerine sarılırlar ama daha ileri gidemezlerdi. Ne yazık ki Linda Hamilton diziden ayrılınca Catherine karakteri öldü ve devamını hiç izlemedim ben bunun
Hayat Ağacı (Generations)
Seksenlerin sonunda yayınlanmış kısa ömürlü bir Amerikan pembe dizisiydi. Biri beyaz biri siyah iki ailenin maceralarını anlatırdı, zenci aile dondurmacıydı, bunların ninesi beyazların annesinin dadısıymış eskiden, böyle bir hikayeleri vardı. Dizinin kahramanı başbelası sarışın Sam'dı. Bunun kendiyle yaşıt Monik diye bir teyzesi vardı, Monik esmer ve de yakışıklı bir herifle evlenmişti, ancak bu dizinin prensi kesinlikle Kayl Mastırs idi, bütün hatunlar hastasıydı Kayl'ın hatta bizim Çalıkuşu Özgür bile! Sam'ın çevirdiği dolaplar sonucu başına dert olan otel sahibi zengin bir de herif vardı. Dondurmacılarda da işler karışıktı. Bunların oğlu sevimli Adam, aile dostları Martin'in karısı Dorin ile al takke ver külah durumlardaydı. Sonradan Dorin hamile kaldı ama Adam, Maya diye çok genç ve güzel bir sevgili bulmuştu. Bu dizinin son sahnesinde Adam'ın babası kalp krizi geçirirken Dorin nedense adamın üzerinde oturuyordu ve tam o sırada ailenin kalanı içeri girmişti...
Kara Şimşek (Knight Rider)
Çocukluğumuzun efsane dizisiydi. Bir olayda kurşunlanan polis Maykıl'a plastik cerrahi ile yeni bir yüz yapılıyor ve kahramanımız David Hasselhof formatında Maykıl Nayt olarak coşuyor, kötülerle mücadeleye başlıyordu. Bunun patronu Devon, asistanı da kumral güzeli Bonnie idi. Her bölümde güzel bir kadının başı belaya girer ve şövalyemiz onu kurtarmak için süper akıllı ve konuşan arabası Kit ile olay yerine giderdi. Bu araba siyahtı, kendine kendine hareket eden yarım direksiyonu, bir de önünde dillere destan bir kırmızı ışığı vardı ki memleketimizde binlerce araba bu sebepten modifiye edilmiştir. (Kit aslında bir Transam Pontiac idi) Bir de bu Kit'in kötü kalpli kardeşi Kar vardı ki en korkunç bölümlerden birinde kumların altına gömülerek ışşığı sönmüştü kendisinin hiç unutmam. Resmen ağzımız açık izlerdik Kara Şimşek'i.
Kraliyet Düğünü
Seksenli yılların başında bir haziran günü tüm dünyada hayat durmuş, ve insanlar birkaç saatliğine İran-Irak savaşını ve diğer dertleri unutup televizyonda canlı yayında İngiltere'deki düğünü izlemişti. Utangaç ve de saftirik lady Diana, limon suratlı prens Charles ile evlenip herkesin hayallerindeki peri masalını televizyondan milyonlarca insanın izlediği naklen yayında gerçeğe dönüştürmüştü. Ne yazık ki bu masalda kimse sonsuza dek mutlu yaşamadı.
Matlock
Seksenlerin sonuna doğru artık detektif dizileri yavaş yavaş bitiyor, yerini avukat dizileri alıyordu. Matlock yaşını başını almış bir avukat amcaydı. Her bölümde aynı beyaz takım elbiseyi giyer ve mahkeme salonunda çok enteresan ve yaratıcı aksiyonlarla davayı çözerdi. Bunun asistanlığına da kızı yapardı. Babamın sevdiği dizilerdendi.
Mike Hammer (Mickey Spillane's Mike Hammer)
Yine babamın bayıldığı detektif seriyallerindendi. Bir Richard Jordan'a bir de Mayk'ı oynayan Stacy Keach'e babam hala çok kızar, patlama yapamadılar, meşhur aktör olamadılar diye. Çok maço, sert, çabucak kızan cinsten tehlikeli bir adamdı Mayk. Adaleti yerine getirir, ücretini ve masraflarını alır, çeker giderdi.
Muhteşem İkili (Perfect Strangers)
Kuzen Larry ve Kuzen Balki! İşte bu diziden sonra kuzenler birbirine isimleriyle değil kuzen diye seslenmeye başlamıştı! Bu dizide Yunanistan'dan kalkarak Şikago'da yaşayan kuzeni Larry'nin yanına taşınan Balki'nin maceraları anlatılırdı. Bunların sarışın ve güzel sevgilileri de vardı. Komik, eğlenceli ve çok sevilen bir diziydi.
Murphy Brown
Murphy Brown sarışın ve yalnız yaşayan gazeteci bir kadındı, bir haber dergisinde mi ne çalışıyordu. Tabii dergide çeşit çeşit nevi şahsına münhasır kişilikler, bir de isminden dolayı unutmadığım Korki diye komik bir kadın vardı. Neyse işte bu dizi bu dergideki tiplerin ve Murphy'nin maceralarını anlatırdı, çok komikti ama ana fikri neydi, sonunda ne oldu hiç hatırlamıyorum.
Poirot
Bana Agatha Christie sevgisi aşılayan ve Altın Kitaplar'ın yayınladığı o ufak kitapları desteyle okumama sebebiyet veren dizidir. (Herhalde herkes böyle bir dönemden geçmiştir) Bıyığı, yumurta kafası ve gri beyin hücreleri ile tanınan Belçikalı detektif Hercules Poirot'nun maceralarını anlatırdı. Klasik bir diziydi, babamla kaçırmadan izlerdik.
Sahil Güvenlik (Baywatch)
Seksenler yavaş yavaş sona erip yerini farklı zamanlara bırakırken ekranda değişik diziler belirmeye başladı. Bunların ilki Sahil Güvenlik'ti. Kırmız şortlu adamlarla, kırmızı mayolu ve iri memeli kadınların plaj maceralarını anlatıyordu. Başrolde Kara Şimşek David Hasselhof oynuyordu, o sıralarda bütün gençlik dergileri bunun boy boy posterlerini verip durmuştu. Bir de sarışın silikon fırtınası Pamela Anderson var ki, resmen artık doksanlara geldiğimizin habercisiydi.
Sarı Gül (The Yellow Rose)
Sarı Gül Teksas'ta bir çiftliğin adıydı. Sahibi ölmüş, oğullarıyla genç ikinci karısı bir yandan kavga ederken beri yandan çiftliği döndürmeye çalışırlardı. Yanlış hatırlamıyorsam pazar geceleri yayınlanıyordu. Sam Elliot pos bıyıklarıyla başroldeydi, Cybill Shepherd ise şen dulu canlandırmaktaydı. Niyeyse bunun jeneriği hiç aklımdan çıkmamıştır.
Savaş ve Anılar (War and Remembrance)
Başrolünde Robert Mitchum'un oynadığı ve 2. Dünya Savaşı öncesi anlatan Savaş Rüzgarları'nın devamıydı bu dizi ve tabii TRT'de yayınlanmıştı. Kadın oyuncu Jane Seymour idi. Kahramanımız bir uçak gemisine komuta ediyordu ve unutamadığım bir sahnede, uçaklar gece dönerken, düşman görmesin diye ışıklar yakılmamış, ama komutan pilotlarını kaybetmemek için her şeyi göze alarak upuzun gemi boyunca tüm ışıkları yaktırmıştı bir anda, muhteşem bir andı. Sonradan abimle deli gibi uçak gemisi yapmaya çalışmıştık eski legolardan.
Serüven Peşinde (Tales of the Gold Monkey)
Indiana Jones benzeri çok eğlenceli bir diziydi. Gaye arkadaşımız dizinin kahramanı Jake Curry'i çok beğenirdi. Jake'nin hayatta bir pırpırlı deniz uçağı, bir de tek gözlü köpeği Jack vardı, köpeğin gözünde korsan bandı takılıydı. Suya inebilen o uçak bir rüya gibiydi. Her hafta maceradan maceraya koşan Jake'ye Sarah diye bir abla eşlik ederdi.
Şöhret (Fame)
Cuma akşamları yayınlanan muhteşem diziydi. New York'taki bir sanat okulunda öğrencilerin çalışmalarını ve günün birinde şöhret olabilmek için ter dökmelerini anlatırdı. Özellikle zenci dansçı Leroy, utangaç Bruno, huzursuz Doris, dans öğretmeni Lidya, çellist Julie ve güzeller güzeli Koko unutulmayan karakterlerdi. Her hafta o meşhur şarkıyla açılan jeneriğinde Lidya; "şöhret olmak istiyorsunuz, burada bedelini ödeyeceksiniz: ter dökerek" gibilerden bir şey söyler ve dizimiz başlardı.
Yesenia
Aylarca süren Meksika dizilerinin mini-dizi formatında olanıydı, sanırım TRT2'de birkaç hafta yayınlanmış ve bitmişti. Yesenia, çingeneler tarafından büyütülmüş eli maşalı bir kızdı, yakışıklı bir subaya aşık olup gizlice evlenmişti ama sonra bu Yesenia'nın zengin bir kadının kızı olduğu ortaya çıktı, o da annesinin malikhanesine taşındı ama burada üvey kız kardeşi de meğer bunun sevdiği subayın nişanlısı mı neydi? Sonunda verem olan üvey kız kardeş, dedesiyle beraber evi terk etmiş, Yesenia subayına kavuşmuştu. Biz de abimle yemeğini yesenia yemesenia gibi berbat espriler yapıp durmuştuk.
Zamanda Yolculuk (Voyagers)
En merakla takip ettiğim dizilerdendi. Bir adamla bir çocuk ellerindeki köstekli saate benzeyen, böyle Çokomel gibi kocaman bir cihaz sayesinde zamanda yolculuk ederlerdi. Tünel gibi bir yerden geçerek gidecekleri yere varırlardı, burası da genellikle tarihi meşhur bir olayın vuku bulacağı bir yer olurdu. Ama bu tipler kimdi, amaçları neydi hiç hatırlamıyorum. Teknik becerileri sayesinde hayatı boyunca Japon olarak tanınmış abim; "ben bu saatten yapabilirim ama altındaki parçayı göremiyorum ki" diyerek aklımı alırdı.
Zil Çalınca (Saved by the Bell)
İşte artık ortaokuldaydım ve birgün birisiyle "aaa resmen Skriiç" diye dalga geçtim ve meğer bütün kızlar bu diziyi seyrettiği için popülaritem tavan yaptı. O zamanlar şimdilerde olduğu gibi özgün olma, farklı olma modası yoktu, aksine herkes ne dinliyorsa (New Kids on the Block, Jason Donovan vb) onu dinlemeli, aynı dizileri izlemek gerekirdi. Her neyse, bu dizi hafta içi bir akşam yayınlanıyordu ve bir grup lise öğrencisinin maceralarını anlatırdı. Başroldeki karakter Zack diye sarışın bir yakışıklıydı (ya da o zaman bize öyle geliyordu), kızlarla başı dertteydi. Screech ise bunun embesil arkadaşıydı. Böyle saçma sapan bir gençlik dizisiydi ama bayılırdık o zamanlar.[1]
<< Önceki Sayfa / Sonraki Sayfa >>
Kaynaklar
[1] www.realfiesta.com/tv.htm