İnsan Hakları
(1. Bölüm)
Konu Başlıkları
- İnsan Hakları Nedir?
- Tarihçe
- İnsan Hakları Evrensel Bildirisi
- İnsan Haklarının Korunması
- İnsan Haklarının Hukuk Yoluyla Korunması
- İnsan Haklarının Kamuoyu Gücüyle Korunması
- Türkiye İnsan Hakları Hareketi
- İnsan Haklarının Korunmasında Eğitimin Yeri
1. İnsan Hakları Nedir?
İnsan Hakları (Alm. Menschenrechte, Fr. les droites humaine, İng. Human rights), insanların, renk, ırk, dil farkı gözetmeden siyâsî (politik), iktisâdî (ekonomik), içtimâî (sosyal) haklarını korumak, garanti altına almak ve bu hakların kullanılmasını temin etmek demektir.[1] Irk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes, eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi, bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.[2]
İnsan Hakları, insanı insan yapan ve insanın sırf insan olarak herhangi bir şarta veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, üstün nitelikli ahlaki değerlerdir. Bu haklar;
- İnsanın değerini ve onurunu korur.
- İnsanın, “insanca” yaşaması için gerekli, zorunlu koşulları ifade eder.
- İnsanın insan olmaktan kaynaklanan gereksinimlerini karşılamaya yönelik, maddi ve manevi varlığını korumayı, geliştirmeyi hedef edinen en temel değerlerdir.[3]
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmaktadır.[2]
İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İnsanın insana hükmetmesi, onu ezmesi insan onuruna yakışmayan ve kabul edilemeyecek bir davranıştır. Bu tür ayırımların yapıldığı toplumlarda kavga, çatışma, isyan eksik olmamıştır. İnsanlar arasında hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesi yaygınlaştıkça bu konuyla ilgili mücadeleler de artmıştır.[4]
İnsan hakları alanında evrensel ve bölgesel düzeyde kabul edilen tüm standartlara ve uygulamadaki gelişmelere rağmen, insan haklarının en temel değerlerini hedef alan ırkçılık, ayrımcılık, nefret ve hoşgörüsüzlük günümüzde çok önemli birer sorun olmaya devam etmektedir Birçok kişi ve grubun “ötekileştirildiği” ve ağır insan hakları ihlallerinin meydana geldiği günümüzde, farklılıkların insan hakları, sevgi ve hoşgörü ekseninde bir zenginlik olarak görülmesi yerine bir tehlike, bir tehdit olarak çatışma unsuru olarak görülmesi günümüzün önemli söylem ve pratiği haline gelmiştir. Yüksek insanlık ideali olan insan haklarını, uygulamada herkesin yaralanabileceği şekilde gerçekleştirmek ve dolayısıyla bireyler ve toplumlararası karşılıklı hoşgörü ve saygıyı pekiştirmek için devletlere, tüm ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlara, sivil toplum kuruluşlarına, bireylere hülasa bu konuda bir çok aktöre önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.[5]
İnsan hakları;
A- Klasik Birinci Kuşak Haklar ve,
B- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ya da “İkinci Kuşak” Haklar olmak üzere en basit şekliyle ikiye ayrılmaktadır.
Klasik Haklar; Özünde bireyin maddi ve manevi bütünlüğünü koruyan, özgürlüğünü güvence altına alan ve bireyi devletin keyfi yönetimine karşı koruyan hakları ifade eder. Bu haklar aynı zamanda Avrupa insan hakları Sözleşmesiyle de güvence altına alınmıştır.
- Yaşama Hakkı ve Kişi dokunulmazlığı
- İşkence ve Kötü Muamele Yasağı
- Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği
- Düşünce ve İfade Özgürlüğü
- Din ve Vicdan Özgürlüğü
- Özel hayatın Gizliliği Hakkı
- Adil Yargılanma Hakkı
- Mülkiyet Hakkı
- Ayırımcılık Yasağı
- Toplantı ve Gösteri yürüyüşü hakkı
- Dernek Kurma Hakkı
- Çalışma Özgürlüğü
- Dilekçe Hakkı
- Seçme ve Seçilme Hakkı
- Kamu hizmetlerine girme hakkı [3]
2. Tarihçe
İnsan, medenî yaşamak için yaratılmıştır. Medeniyet ise, "tâmîr-i bilâd" ve "terfih-i ibâd'dır". Yâni beldeleri bayındır hâle getirmek, memleketleri kalkındırmak, fennî her çeşit gelişmeyi insanların, milletlerin hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'den îtibâren insanlar, medenî olarak yaşamış ve şahsî haklarını kullanmışlardır. Peygamberlerin bildirdiklerine îmân edip bu yolda gittikleri müddetçe, insanlık huzûr içinde yaşamıştır.[1]
İnsan haklarının tarihi binlerce yılı kapsamaktadır ve kaydedilmiş tarih içinde dinsel, kültürel, felsefi ve yasal anlamda gelişmeler göstermiştir. Bir çok antik belge, dinler ve felsefe insan haklarıyla ilişkilendirilebilecek çok çeşitli kavramı içermektedir.
Bunlar arasında en çok dikkate değer olanlar; Pers İmparatoru Büyük Kiros tarafından Yeni Babil İmparatorluğunu fethetmesinden sonra üzerinde niyetlerini yazılı olarak açıkladığı M.Ö. 539 tarihli Kiros Silindiri, Hintli Büyük Asoka'nın M.Ö. 272 - M.Ö. 231 arasında yazılan Asoka Fermanları ve 622'de, Müslümanları, Yahudileri ve Müşrikleri de içine alacak şekilde Yathrib şehrinin (daha sonraki ismi Medine) önde gelen aşiret ve aileleri arasında resmi bir antlaşma olarak Hz. Muhammed tarafından hazırlanan Medine Sözleşmesidir [2]
İnsanlar, ilâhî dinlerden uzaklaşınca sahip oldukları bütün haklardan mahrûm kaldılar. Zâlim diktatörlerin, kralların zulmü altında inlediler. Siyâsî, iktisâdî ve içtimâî haklarını elde edebilmek için mücâdeleye başladılar. Milâdî altıncı yüzyılda İslâmiyet'in doğuşu ile insanlık, medenî hakların zirvesine ulaştı. Peygamber efendimizin Vedâ Hutbesi'nde bu husus açıkça görülmektedir. İslâmiyet'in yayıldığı, hâkim olduğu yerlerde din, dil, ırk farkı gözetmeksizin bütün insanlar, insanlık hak ve hürriyetlerini asırlarca kullandılar, adâlet içinde müreffeh bir hayat yaşadılar. Bu haklardan mahrum kalan milletler ise mücâdelelerini devâm ettirdiler. Ancak 18. yüzyılda Fransız İhtilâli ile bâzı haklar elde edebildi. 20. yüzyıldaki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile de bu hakları genişlettiler. Halbuki İslâmiyet, Fransız İhtilâlinden 12, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden 14 asır önce insanların hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştı. Vedâ Hutbesi'nde;
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvâsı en çok olanınızdır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.”
“Kimin yanında bir emânet varsa onu sâhibine versin. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”
“Kan dâvâları tamâmen kaldırılmıştır.”
“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah-ü teâlâdan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.
“Din kardeşinizin hakkına tecâvüz helâl değildir.”
“Ey insanlar! Allah-ü teâlâ her hak sâhibine hakkını (Kur'ân-ı kerîmde) vermiştir.”
buyrularak insanların can, mal emniyeti, fikir, vicdan hürriyeti gibi bütün hakları teminât altına alınmıştır. 14 asır sonra kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki “Herkesin yaşama hürriyeti, hiç kimseye zulmedilemeyeceği, kânun önünde herkesin eşit olduğu, erkek-kadın ve ırk ayırımı yapılmayacağı” gibi değişik maddeler Vedâ Hutbesi'nde “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız...” ifâdesi ile özetlenmektedir. Eğer yeryüzündeki insanlar, İslâmiyet'in kendilerine temin ettiği bu hak ve hürriyetleri öğrenselerdi seve seve Müslüman olur veya bunların tatbik edilmesini isterlerdi. Nitekim batıdaki insan hakları ile alâkalı çalışmalar, İslâmiyet'in tesiri ile olmuştur.
Bilhassa ortaçağda, Müslümanların hâkim oldukları yerlerde, Müslüman olsun veya olmasın herkese âdil muâmele yapılıyordu. Renk, dil, ırk farkı gözetmeksizin herkes inancında, ibâdetinde mülk edinmede, ticâret yapmakta, mahkemelere mürâcaatta hep hürdü. Aynı çağda Hıristiyan âleminde ise durum, İslâm âleminin tam aksineydi. Hıristiyanlar, kendi dindaşlarına bile zulüm, işkence yapmaktan geri durmuyorlardı. Asîl denilen îtibârlı âileler ile kilisenin haklı-haksız her dedikleri oluyor, istekleri yerine getiriliyordu. İslâm âlemindeki huzûru, refahı, adâleti işiten, bizzât gidip gören Hıristiyan ülke insanları, kendilerinin de Müslümanlarca yönetilmesini, arzû eder hâle geldiler. Hıristiyan batı dünyâsındaki reform hareketlerinin itici gücü, İslâm âlemi oldu.[1]
1215 tarihli Magna Carta'nın İngiliz hukuk tarihi için ayrı bir önemi olduğu kadar günümüzde uluslararası hukuk ve anayasa hukuku için de önemi büyüktür.
Modern insan hakları hukukunun büyük bir kısmının ve insan haklarının en modern yorumlarının görece yakın tarihte izleri sürülebilir. 1689 tarihli İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi (veya “İnsanların Hak ve Özgürlüklerini ve Kraliyetin Halefliğinin Düzenlenmesini Beyan eden Kanun”) Birleşik Krallık'ta (İngiltere'de) baskıcı hükümet uygulamalarını yasadışı saymıştır. 18. yüzyılda iki büyük devrim meydana geldi; 1776'da ABD'de ve 1789'da Fransa'da: Bunlar ciddi hak kazanımları sağlayan iki sonucun elde edilmesini neden oldu, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız Hoca İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi. Ek olarak 1776'daki Virginia Haklar Beyannamesi bir dizi temel hak ve özgürlükleri sağlamıştır ve bunları 18. ve 19. yüzyıllarda Thomas Paine, John Stuart Mill ve Hegel gibi düşünürler tarafından insan hakları felsefesinde gerçekleştirilen ile ilerlemeler takip etmiştir.[2]
Batı dünyâsında hor görülen, ezilen insanlar; İslâm âleminden görüp öğrendikleri hürriyet düşüncesinden etkilendikçe Avrupa'da insan hakları konusunda gelişmeler başladı. 18. yüzyılda yaşayan John Locke, Montesquieu, Voltaire ve Jean Jacques Rousseau gibi filozofların bu gelişmelere önemli katkıları oldu. İnsan hakları olarak istenenler ise, kânun önünde eşitlik, kişinin güvenliği, düşünce-inanç hürriyeti, siyâsî ve mülkiyet hakları gibi şeylerdi.[1]
İnsan hakları terimi büyük olasılıkla Paine'nin İnsan'ın Hakları isimli eseri ve William Lloyd Garrison'un 1831'de The Liberator'da çıkan ve "okuyucularına insan haklarının esas nedenini yazmaya çalıştığını" anlattığı yazıları yayınlandığı dönemde kullanılmaya başlandı.
Birçok grup ve hareket insan hakları adına 20. yüzyılda çok büyük toplumsal değişimleri gerçekleştirdiler. Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da, sendikalar çalışanların greve gitme hakkını garanti altına alan, asgari çalışma koşullarının oluşturulmasını sağlayan, çocuk işçilerin çalışmalarını düzenleyen veya çalıştırılmalarını yasaklayan yasaların çıkarılmasını sağladılar. Kadın hakları hareketi kadının oy verme hakkını kazanmasında başarılı oldu.
Ulusal bağımsızlık hareketleri sömürgeci güçleri ülkelerinden çıkarttılar. En etkileyici bağımsızlık hareketlerinden birisi Hindistan'ı İngiltere'nin sömürgesi olmaktan çıkaran Mahatma Gandhi'nin hareketidir. Dünyanın bir çok yerinde uzun süreli ırkçı ve dini baskı altındaki azınlıkların hareketleri başarılı oldu; ABD'de de sivil haklar hareketi ve daha yakın zamanlarda çeşitli kimlik politikaları hareketlerinde olduğu gibi. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin kurulması, 1864 Lieber Sözü ve gene 1864'teki ilk Cenevre Sözleşmeleri iki Dünya savaşından sonra daha da geliştirilecek olan "Uluslararası İnsaniyet Yasası"nın temellerini atmıştır.[2]
Batı dünyâsındaki bu mücâdele, ancak Birinci Dünyâ Savaşından sonra devletler tarafından kabul edilip müzâkere edilmeye başlandı.[1] II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise, devletler; bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması gerçeğinde birleştiler. Çünkü, insanlar özgür olmazlarsa savaşlar sürüp gidecek bu da uygarlıkların sonunu getirebilecekti.[6]
İlk olarak 1919'da “Milletler Cemiyeti” kuruldu. Bu cemiyette ezilen, hor görülen insanların durumu, çalışma şartlarının düzeltilmesi, kadın ve çocukların durumu gibi konular ele alındı. Bu cemiyetin akabinde bunun yerine 1945 senesinde Birleşmiş Milletler kuruldu. Bünyesinde hemen hemen her konu ile alâkalı bölümler, konseyler teşkil edildi. İnsan haklarının korunması husûsunu, Ekonomik ve Sosyal Konseye bağlı olarak çalışan İnsan Hakları Komisyonu üzerine aldı.
Bu teşkilâtlanmanın akabinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Aralık 1948 târihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni hazırlayıp kabûl etti. Beyanname'de bütün insanlar ve devletler için geçerli olacak ortak ölçüler kondu. Bunlar , kânun önünde eşitlik, keyfî yakalama ve tutuklamalara karşı korunma, âdil yargılama, mülkiyet, din ve vicdan hürriyeti, toplantı yapma, dernek kurma hürriyeti gibi hususlardı.[1]
Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden birisi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur.[6]
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, çeşitli senelerde toplanarak mevcut hak ve hürriyetleri genişletici kararlar aldı ise de, bunları tatbik gücünden mahrumdu. Zâten her devlet, içinde bulunduğu çeşitli şartlar sebebiyle alınan bu kararları uygulayacak durumda değildi. Hâlen de durum geçerliliğini devam ettirmektedir. Bir de Birleşmiş Milletlerin iktisâden gelişmiş, süper devletlerden meydana gelen dâimî üyelerinin menfaatleri söz konusu olunca, bu hakların kullanılması kullandırılması daha da güçleşmektedir.
Birleşmiş Milletlerin ve ILO'nun hazırlayarak uygulamaya sokmaya çalıştığı diğer mühim sözleşmeler arasında; soykırımın önlenmesi ve uygulayanların cezâlandırılması, savaş esirlerine insanca muâmele edilmesi, mültecilerin durumu, köleliğin zorla çalıştırmanın kaldırılması, ırk ayrımının önlenmesi ve uygulayanların cezâlandırılması, işkence ve keyfî işlemlere karşı korunma gibi hususlar da vardır. Fakat bütün bunlar Hıristiyan batı dünyâsının menfaatleri ile çatıştığı zaman uygulamadan kalkmakta ve âdetâ bunların tersinin uygulanıldığına şahit olunmaktadır. Çünkü BM kararlarının mutlak müeyyide (yaptırım) gücü yoktur. Sâdece aldığı kararları îlân ederek mânevî bir baskı niteliği taşır.[1]
9 Nisan 1997 tarihinde kurulan ve insan hakları konularıyla görevli Devlet Bakanı başkanlığında, Başbakanlık, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Sağlık ve Millî Eğitim Bakanlıkları Müsteşarlarının katılımıyla faaliyetlerini sürdüren İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu'nun (İHKÜK) çalışmalarına hız verilmiştir. Öte yandan İnsan Hakları Komisyonu (İHK) bugüne kadar 150'ye yakın karar almış ve bu kararların büyük bir bölümü uygulamaya geçirilmiştir.[6]
3. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 50 yıl önce 10 Aralık 1948 günü kabul edilmiştir. Geçen yıl 75.yılını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen niteliklerinden biri de "insan haklarına saygılı" olmaktır.
İnsan hakları evrensel beyannamesinin Türkiye'de resmi gazete ile yayınından sonra okullarda okutulması, yorumlanması, Bakanlar Kurulu'nun 6 nisan 1949 tarihli toplantısında 3/9119 sayı ile kararlaştırılmıştır.
Aşağıdaki metin, 27 mayıs 1949 tarih ve 7217 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan resmi çeviridir.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.
Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.
Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.
Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Madde 11
1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna yada haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
Madde 13
1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.
2. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Madde 14
1. Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
2. Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz.
Madde 15
1. Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır.
2. Hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz.
Madde 16.
1.Yetişkin her erkeğin ve kadının , ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır.
2. Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır.
3. Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.
Madde 17
1. Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır.
2. Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
Madde 19- Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
Madde 20
1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır.
2. Hiç kimse bir derneğe girmeye zorlanamaz.
Madde 21.
1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.
2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır.
3. Halkın iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.
Madde 22- Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.
Madde 23
1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2.Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.
Madde 24- Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.
Madde 25
1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.
2. Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal güvenceden yararlanırlar.
Madde 26.
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
Madde 27
1. Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir.
2. Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının
korunmasına hakkı vardır.
Madde 28- Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.
Madde 29
1. Herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.
2. Herkes haklarını kullanırken ve özgürlüklerinden yararlanırken, başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahın gereklerinin karşılanması amacıyla yalnız yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olur.
3. Bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.
Madde 30- Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.[7]
Kaynaklar
[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "İnsan Hakları" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993, cilt: 9.
[2] tr.wikipedia.org/wiki/İnsan_hakları
[3] Av. Mehmet Karakoç, "İnsan Hakları nedir?", www.ihb.gov.tr/ililcekurullari/.../usak_ihk_sunum_insan_haklari.ppt
[4] www.antbirlikilkogretim.k12.tr/hak/insan.asp
[5] www.ihb.gov.tr/
[6] www.meb.gov.tr/belirligunler/insan_haklari/index.htm
[7] www.mailgazete.com/bilgibank/bilgibank4.html
[8] www.sosyaldersleri.com/vatandaslik/ders.php?no=9&klasor=103&ders=vatandaslik
[9] Hüsnü Öndül, "İnsan Haklarını Korumak", 8 Aralık 2002, www.ihd.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=942:insan-haklarini-korumak-d-prati&catid=47:makaleler&Itemid=125