Çocukluğumuzun TV Programları II
6 Milyon Dolarlık Adam (The Six Million Dollar Man)
Kahramanımız Steve geçirdiği kazadan sonra baştan aşağı yenilenip Darth Vader tadında yarı makine bir dayı haline geliyordu. İşte bunun heryeri mekanik ve çok güçlü olmuştu ve her yanına monte edilmiş metal parçaların ederi de 6 milyon dolar ettiğinden diziye böylesi bir isim veriliyordu. 6 milyon dolar, seksenlerin başında akıllara sığması olanaksız bir meblağ idi memleketimizde.
Aşağıdakiler & Yukarıdakiler (Upstairs & Downstairs)
Bol çeneli bir İngiliz dizisiydi, annemler kaçırmadan izlerdi. Bu dizide kocaman bir malikhanede yaşayan Belami ailesi ve bunların çalışanlarının maceraları anlatılırdı. Yukardakiler efendi, aşağıdakiler de hizmetçiydi. Profesyoneller'de CI5'in patronunu oynayan Gordon Jackson bu dizide evin uşağını oynamıştı.
Aşk Gemisi (Love Boat)
Aşk Gemisi, misafirlerini tropik denizlerde rüya gibi seyyahatlere çıkartan sosyetik bir gezi gemisiydi. Beyazlar içindeki kaptan Stubing, süper doktor ve tüm ekip çok canayakındı, yolcuların her derdine deva olmaya çalışırlardı. Her bölümde yolcuların başına birşey gelir, bir polisiye olay, yarım kalmış aşk macerası, küskünlük vb vb problemler ortaya çıkar ve seyyahat süresi içinde ekibimiz olayı çözerdi.
Atlantis'ten Gelen Adam (The Man From Atlantis)
Dallas'ın Bobi'sinin başrolde oynadığı bir diziydi. Bobi'nin parmaklarının arasında bize o zamanlar çok tuhaf, çok marjinal gelen perdeler vardı çünkü o Atlantis'ten gelen , su altında soluk alan bir balıksıadam idi. Denizde böyle dalgalanarak tuhaf bir stilde yüzerdi, biz de mahallede oyun oynarken yerlere yatıp o şekilde yüzmeye çalışırdık.
Beyaz Gölge (The White Shadow)
Türkiye'de basketbol diye bir sporun varlığını hatırlatan ve sonunda çok sevdiren efsane dizi idi. Zenci öğrencilerin okuduğu bir liseye gelen sarışın koç Reeves'in kendisini önce
"white men can't jump" gibilerden dışlayan takımının ilahı olmasını anlatırdı. Koç çocuklara sadece sahada değil, hayatta da koçluk yapar, bu yollardan ben de geçtim, öğüdümü dinleyin diyerek yol gösterir, abilik ederdi. Bu dizide benim unutamadığım karakter tabii ki isminden dolayı Salami olmuştur.
Çarli'nin Melekleri (Charlie's Angels)
O zamanlar diziler hayatın o kadar içindeydi ki, çocuklar hepsine bir şarkı uydurup oyun oynarlardı. Çarli'nin melekleri polis akademisine giden 3 kızı anlatıyordu, Çarli denen adam bunları alıp özel detektif yapmıştı. Çarli bilindiği üzere düdüktü, kesinlikle görünmez sadece kızlara günaydın falan derken sesi duyulurdu. Bir de bunun emireri Bozli vardı kızlara o hafta çözülmesi gereken olayı anlatan. Sabrina, Jill ve Kelly Türk erkeklerinin gönlünde taht kurmuşlardı, özellikle de dalga dalga dağınık sarı saçları ve dar tulumlarıyla Farah Fawcett kesinlikle o yılların kadın idolü haline gelmişti.
Dallas
Eğer ki tüm Türkiye'de gerçekten fenomen olmuş bir dizi var idiyse, bu Dallas'tı! Resmen hayatımızı değiştirmişti. Bu diziyle beraber
"kendine bir viski al",
"kendini evinde hisset" tabirleri Türkçe'mize eklenmişti. Bir de bir odaya girdiğimizde
"cümletten iyi akşamlar, merhaba, günaydın, selamınaleyküm hemşerim" yerine Dallas karakterleri gibi odadaki herkese tek tek
"anne!... baba!... kayınço!... baldız!..." demek moda olmuştu. Dallas dizisi petrol zengini Ewing ailesinin maceralarını anlatırdı, iyi kalpli anne bayan Elie ve kovboy baba bir yana, bunların büyük oğlu, herkesin nefret edip bela okuduğu, gelmiş geçmiş en unutulmaz kötü adam Ceyar dizinin yıldızıydı. Bunun kardeşi kıvırcık Bobi de iyi adamı temsil ederdi. Ceyar alkolik ve de sorunlu Suellen ile evliydi, Bobi de düşman Barnes ailesinin kızı Pamela ile evlenmiş, sonradan Ceyar Pamela'nın çocuğunu düşürtmüştü galiba? Bir de samanlığı mekan bellemiş evlere şenlik kaltak küçük kız Lusi vardı . Tabii seksenlerin en büyük esrarını da unutmamak lazım: Ceyar'ı kim vurdu?
Emret Bakanım (Yes Minister)
Harikulade bir İngiliz komedisiydi. Vatana millete faydalı olmaya çalışan acemi bakanın bürokrasi karşısında elinin kolunun bağlanmasını anlatırdı, bürokrasinin Sir Humphrey Appleby olarak kanlı canlı hayata geçmiş halini harikulade Nigel Hawthorne canlandırır ve biraz safça olan bakana verdiği ayarlarla ortalığı kırıp geçirirdi. Bu bakan arkadaş ilerleyen yıllarda başbakanlığa kadar yükselmiş ve dizi
"Emret Başbakanım" olarak devam etmişti.
Hanedan (Dynasty)
Bol entrikalı pembe dizi formatında Amerikan yapımlarından biri de Hanedan idi, Dallas'ın ardından gelen çapraşık ilişkiler yumağı dizilerdendi. Hanedan, Denver'lı petrol zengini Blake Carrington ile evlenip boşandığı karılarını, bunlardan olan çocuklarını ve hepsinin karmakarışık ilişkilerini anlatırdı. Sarışın genç eşi tenteli model saçlarıyla pek uyuz olduğum Linda Evans, esmer ve de kaltak eski zevceyi de Joan Collins oynardı. Bu dizinin kahramanları sürekli birbirleriyle yatıp kalkarlar, sonunda herkes akraba çıkardı.
Hayal Adası (Fantasy Island)
Aşk Gemisi'ne benzer bir diziydi. Gemideki beyazlı kaptan yerine burada adanın yöneticisi midir nedir, beyazlar giyinen bay Roark vardı. Yardımcısı cüce Tatü'ydü. Bu adaya her hafta antin kuntin dertleri olan ve birşeyler hayal eden zengin misafirler gelir, bay Roark bunların hayallerini gerçeğe çevirirdi, ama her bölümde illaki almamız gereken bir ders olurdu, hani ne istediğinize dikkat edin gibilerden. Adaya gelenlerin boyunlarına takılan Hawai tarzı çiçekleri de hiç unutmamışımdır.
Kadın Polis (Police Woman)
Angie Dickinson'un başrolde oynadığı ve böylelikle ülkemizde ilahe olduğu diziydi. Erkekler arasında çarpışan bir kadın polisin maceralarını anlatırdı. Nedense Angie Dickinson'ın bacakları çok meşhur olmuştu ve dünyanın en güzel bacaklı kadınlarından biri olarak lanse edilirdi.
Kaptan Onedin (The Onedin Line)
Aşmış favorileri ile beş parasız kahramanımız Onedin kafayı gemiye, filoya takmış bir adamdı, bu yüzden zengin bir adamın kızı ile evlenmiş ve nihayet gemisine kavuşup kaptanlığa terfi etmişti. Sonradan karısını da sevmeye başlamış ama kadıncağız doğum yaparken ölünce tekrar ve sonra yine tekrar evlenmeyi ihmal etmemişti. Abimle babam pek sever, kaçırmadan izlerlerdi bu diziyi.
Kaptanlar ve Krallar (Captains and the Kings)
Taylor Caldwell'in romanından uyarlanmış bu mini dizi, İrlandalı göçmen çocuğu Joseph Francis Xavier Armagh'ın hırs ve acıyla dolu hayatını anlatırdı. Acıların çocuğu Joseph tutkularının peşinde koşarak fırsatlar ülkesi Amerika'da yükseliyor ancak sonunda çok feci bedeller ödüyordu. Mantık evliliği yaparak sevmediği bir kızla evlenmiş, Amerika başkanı yapmaya çalıştığı biricik oğlu Rory babasının kaderini paylaşmayı reddedip trajik sona doğru ilerlerken , kızı da aslında dayısı olan bir adama aşık olup sonunda fıttırmıştı. Dramatik ve çarpıcı Joseph'i canlandıran Richard Jordan o dönemin en sevilen artistlerinden olmuştu. Gencecik ve güzeller güzeli Jane Seymour da sanırım Rory'nin aşık olduğu kızdı.
Kökler (Roots)
Afrika'daki evinden ve ailesinden vahşice koparılıp Amerika'da köle olarak satılan Kunta Kinte'nin acılarla dolu hikayesi televizyonun karşısındaki herkesi ağlatmıştı. Bu dizi aslında Kunta'nın torunun torunu Alex Haley tarafından yazılan romana dayanıyordu. Dizinin en acıklı yerlerinden biri Kunta'nın o yakalandığı andaki çığlıkları ise, diğeri de kaçmaya çalışırken yakalanıp ayağının kesilmesiydi. Bir de beyazlar buna Tobi diye isim vermişler, kahramanımız
"benim adım Kunta Kinte" diye karşı durmuştu onlara. Bu diziden sonra esmer ya da güneşten çok yanmış kimi görsek
"Kunta Kinte'ye dönmüşsün" demek moda olmuştu.
Köle İzaura (Escrava Isaura)
İşte Türkiye'de hem de gece vakti yayınlanan ve erkeklerin de bayılarak seyrettiği ilk pembe dizi Köle İzaura idi. Hoş o zamanlar pembe dizi ne demek bilemezdik. İzaura, şeytani kötü adam Senyor Leonsiyo'nun kölesiydi ama beyazdı. Leonsiyo'nun buna yapmadığı eziyet kalmamıştı, çünkü içten içe de İzaura'ya aşıktı ama İzaura Leonsiyo'nun tüm avanslarını reddeder, Alvaro diye sarışın bir tipi severdi ve sürekli özgürlüğüne kavuşmak için çabalardı, pek te dindardı, boynundaki haçı hiç çıkartmazdı. Bu diziden sonra evde, işyerinde çok iş görenlerin
"köle izaura'ya döndüm" demesi moda olmuştu.
Magnum (Magnum P.I.)
Abimin bana sürekli P.I'ın neyin kısaltması olduğunu anlattığı, Tom Selleck'in mini şortlarıyla kıllı bacaklarını sergilediği sevilen bir detektif dizisiydi. Tom abi Hawai'de ferah fücur yaşar, muhteşem, kıpkırmızı Ferrari'siyle takılır ve olayları çözerdi. Bunun bir de badem bıyıklı uşağı vardı ki, televizyondaki seslendirmeci arkadaş buna sürekli
"Meegnum şöyle oldu, ama Meegnum böyle böyle" dedirttiği için annem tiksinirdi bu diziden, hala ne zaman Megnum deseniz kaşlarını çatar.
Maymunlar Cehennemi (Planet of the Apes)
Muhteşem Charlton Heston'ın başrolde oynadığı ve çarpıcı finaliyle aklımızı alan filmden esinlenerek yapılmış bir diziydi ve pazar sabahları gösterilirdi. Biz bu kıllı dayıların maceralarını heyecanla seyrederken annem bu diziden resmen tiksinir ve her hafta verilmesine çok kızardı, ne yazık ki kanal değiştirmek gibi bir seçeneğimiz o yıllarda mevcut değildi.
McMillan ve Karısı (McMillan & Wife)
Unutulmaz büyük yıldız Rock Hudson'ın başrolde oynadığı çok sevilen bir diziydi. McMillan, San Fransisko'lu bir polis memuruydu, ama karısıyla kocaman bir evde yaşardı. Bunların bir de evlere şenlik cadoloz bir hizmetçileri vardı. McMillan her bölümde olayları çözer, karısının başını dertten kurtarırdı. Fakat kadın rahat durmaz, sonraki bölümde hemen başını yine derde sokardı.
Muppet Şov
Büyük aşkım Kermit'in yönettiği bir tiyatro kumpanyasında yaşananları anlatan eşsiz benzersiz bir şovdu. Assolist kaltak Piggy, rezil komedyen Fozzy, her hafta havalara uçan Gonzo, canavar Animal, hımhım İsveçli Aşçıbaşı, çılgın bilimadamı diğer tiplerdendi. Her hafta meşhur bir artist Muppetlar'ın konuğu olur ve gösterilerde rol alırdı. Kaçık bunaklar Waldorf ve Statler'ın yorumlarına gülmekten koltuktan düşebilirdiniz.
Müzedeki Hayalet (Belphégor)
İşte herkesin ödünü patlatan, o zamanın çocuklarının evlerdeki karanlık odalara gitmesini engelleyen korkunç hayalet Belfagor idi. Özellikle Gaye arkadaşımızı vaktiyle abisiyle ablası Belfagor geliyor diye çok korkutmuşlardı. Belfagor aslında kanlı canlı bir kadındı. Böyle kara çarşaflı korkunç bir maske takar, Louvre müzesinin koridorlarında dolaşırdı, aslında müzeden değerli birşeyleri çalmaya çalışan bir grubun kullandığı bir şaşırtmacaydı bu korkunç hayalet.
Profesyoneller (The Professionals)
İngiliz yapımı çok başarılı bir polisiye diziydi. Ajan Doyle, Ajan Bodie ve bunların patronu , CI5 organizasyonunun kurucu Cowley'in ağır olayların peşinden koşmaları anlatırdı çünkü bunlar seçme elemanlardı ve terörist olaylarında falan Cowley sadece bizimkileri yollardı, çok sert, gerektiğinde kanunları kuralları çiğnemekten çekinmeyen seksenlerin Jack Bauer'leriydi onlar!
San Fransisko Sokakları (The Streets of San Fransisco)
San Fransisko'lu iki detektifin maceralarını anlatan heyecanlı bir diziydi, tıfıllığının doruğunda Michael Douglas ilk çıkışını bu diziyle yapmıştı. Emektar ve yaşlı detektifi de patlıcan model burnuyla meşhur Karl Malden oynuyordu. Bu dizinin en güzel yanı San Fransisko sokakalarında çekilmiş kovalamaca sahneleriydi, kocaman 70 model Amerikan arabaları o yokuşlu sokaklardan hızla çıkar ve uça uça aşağı inerlerdi. Parçalanan, birbirine giren arabanın haddi hesabı olmazdı. Kahramanlarımızı bu hareketli sokaklarda cinayet davalarını kovalarlardı.
Shogun
Hai Efendi Toranaga! Anjinsan! Mariko! Feodal zamanların Japonya'sında mahsur kalan İngiliz denizci Blackthorne'un maceraları herkesi ekran başına kilitlerken, başroldeki Richard Chamberlain kadınlar arasında ilah mertebesine yükselmişti. Japon kültürünün zenginliğini gözler önüne serip herkese iki kelime Japonca öğreten çok pahalı prodüksiyonu ve mükemmel oyuncularıyla seksenlerin en sevilen dizilerinden olmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam en sonunda Anjinsan yani Blackthorne asla Japonya'dan kurtulamayacağını anlamıştı, çünkü bunun yaptığı gemileri Japonlar geceleri çatır çutur yakıyorlardı, o da haydi baştan başlıyordu, böyle bir kısır döngü içindeydi...
Simon & Simon
San Diego'lu detektif Simon kardeşlerin maceralarını anlatan bir polisiye diziydi. Bu tarz iki karakterli dizilerde adet olduğu üzere bu kardeşler de zıt kişiliklere sahiptiler ve sürekli olayın nasıl çözüleceğine dair fikir ayrılığı yaşarlardı. Bunların biri hukuk fakültesinde okumuş takım elbiseli züppe bir tip, diğeri hayat okulu mezunu kovboy kılıklı pejmürde bir arkadaştı.
Smith ve Jones (Alias Smith & Jones)
Eğlenceli bir kovboy dizisiydi, kovboyların adı Hannibal ve Kid Curry idi ama bunlar yakalanmamak için Smith ve Jones takma adlarını kullanırlardı. Bunların özellikle sarışın olanı pek yakışıklı ve cerzebeli bir tipti. Bu öykünün ana fikri, kahramanlarımızın belli bir süre başlarına bela açmadan oturmaları gerektiğiydi ama tabii her hafta başlarına bir iş gelir ve maceralara bulaşmak zorunda kalırlardı.
Şahin Tepesi (Falcon Crest)
Bu dizinin entrikalarla dolu bir hikayesi vardı. Şahin Tepesi'nin kraliçesi Angela diye menopozu gelmiş tirit bir teyzeydi. Bu Angela geniş üzüm bağlarının sahibiydi. Fakat birgün bunun kuzeni mi, yeğeni mi birisi çıkmış, allem kallem Angela'nın bağlarını elinden almıştı. Angela hep bu adamla mücadele ederdi. Bunun bir de torunu vardı, bu tipi esmer ve de yakışıklı Lorenzo Lamas oynardı. Torun çok pislikti, elinden uçanla kaçan kurtulurdu ama o devirde bütün kızlar bunun hastasıydı. İşte sonra bu dizide herkes birbiriyle al takke ver külah, kim kim çocuğu belli değil, böyle çok çapraşık meseleler ortaya çıkmıştı.
Tatlı & Sert (The Avengers)
Çok farklı İngiliz mizah ürünü, ajan ve bilim kurgu dizisiydi. Ajanlarımız tipik İngiliz centilmeni kıyafetiyle John Steed ve daracık tulumuyla çarpıcı Emma Peel idi. Bunlar her bölümde bir cinayet olayını çözer, kavgalara karışır, deli bilim adamlarıyla ve düşman casuslarla uğraşırlardı. Emma'yı oynayan kadına bütün adamlar hasta olurdu. Bunların aralarındaki kimya herkese merakla izlettirirdi bu çılgın diziyi.
Tatlı Cadı (Bewitched)
Sementa, sıradan bir ademoğlu ile evlenmiş kanlı canlı bir cadıydı. Bunun hem cadı hem de cadaloz anası Endora da adem koca Derın'a uyuz olur, kızını damattan ayırmaya çalışırdı. Sementa'nın en önemli özelliği burnuydu, şirin bir müzik eşliğinde burnunu oynatır ve gerekli büyüleri yaparak o bölümün meselesini çözerdi. Bu dizinin çizgi film olarak hazırlanmış bir jeneriği vardı. Sementa'yı güzeller güzeli Elizabeth Montgomery canlandırmıştı.
Tehlike Çemberi (Hart to Hart)
Bu dizi bir elleri yağda ötekisi havyarda, milyoner bir çiftin maceralarını anlatırdı. Jonathan ve Jennifer Hart'ın hayatta tek dertleri yoktu, o yüzden sürekli saçma sapan işlere, cinayetlere, hırsızlıklara bulaşır ve cin fikirleriyle sonuçta olayı çözerlerdi. Zengin kahramanlarımızı o günlerin meşhur artistlerinden Robert Wagner ve Stefanie Powers canlandırırdı. Bunların bir de kaçık bir uşakları vardı. Ama adını hatırlamıyorum.
Uzay 1999 (Space 1999)
İnsanlığın 20 yıl içinde uzayda yaşamaya başlayacağını varsayan çizgi ve dizi film furyasındandı. Meşhur Ay Üssü Alfa bu dizinin geçtiği mekandı. Ay'daki nükleer patlama sonucu Ay Üssü Alfa Dünya'nın yörüngesinden çıkıp uzayda kayboluyor ve kahramanlarımızı Kaptan König ile güzel doktor Helena her hafta maceradan maceraya uçuyorlardı.
Uzay Yolu (Star Trek)
İşte elemanları adeta ulusal kahramanlar haline gelmiş, çok sevilen bir dizi daha. Kaptan Körk ve Volkanlı Mister Spak çocukluğumuzun unutulmaz tipleriydi. Geminin adı Atılgan'dı, Uhura diye zenci mürettebat, bir de bunları her yere ışınlayan Skati vardı,
"ışınla beni Skati" yıllarca dilimize pelesenk olmuş bir espriydi. Her bölümde Kaptan Körk
"kaptanın seyir defteri, ışık yılı bilmem ne, Atılgan'ı şuraya götürüyoruz" gibilerden günlük tutardı. Türkiye'de Uzay Yolu sevgisi doruğa çıkınca nur içinde yatsın, rahmetli Sadri Alışık
"Turist Ömer Uzay Yolunda" isimli şaheseri çevirmiş, (hani kapıların pışıık pışıık diye açıldığı) kompüterle de bir güzel dalgasını geçerek olaya son noktayı koymuştu.
[1]
<< Önceki Sayfa /
Sonraki Sayfa >>
Kaynaklar
[1] www.realfiesta.com/tv.htm