AIDS Hastalığı ve HIV Virüsü
AIDS, "Acquired Immunodeficiency Syndrome" (Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) kelimelerinin kısaltmasıdır. 2000'li yıllara girerken dakikada 11 yeni olgunun aramıza katıldığı çağımızın salgını olarak kabul edilen hastalık, AIDS, ilk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Haiti'den gelen göçmenlerde ender rastlanan "Pneumocystis carini pnömonisi" (PCP) ve "Kaposi sarkomu" (KS) olgularının saptanması ile AIDS, "Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu" tanımlanmıştır. PCP ve KS olguları o tarihe kadar tek tek olarak görülmekte ve herhangi bir sorun olmamaktaydı. Aynı tarihlerde Amerika Birleşik Devletleri'nde sağlık merkezi klinisyenleri ve epidemiyologlar, özellikle genç homoseksüel erkeklerde, birlikte görülen hastalık tablolarını fark etmişler ve bu olguları "Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi"ne (Center for Disease Control and Prevention-CDC) bildirmişlerdir1981 yılının Haziran ayında sürveyans çalışmaları başlamış ve Şubat 1983 tarihine dek 1000 HIV / AIDS olgusu bildirilmiştir.
Hastaların çoğunluğu Amerika'da olup, bütün dünyaya buradan yayılmaktadır. Müslüman memleketlere çok sonra girmiş ve daha sonra zor yayılma imkanı bulabilmektedir. Dünya Sağlık Teşkilatı WHO'nun resmi açıklamasına göre, son on yılda (1993) AIDS'ten ölenlerin sayısı 366.455 olup, bunların 217.729'u Amerikalı, 92.922'si Afrikalı, 51.914'ü Avrupalı ve 1080 kişisi Asyalıdır. ABD'de AIDS'ten ölenler, Vietnam Savaşında ölen ABD asker sayısından fazladır. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın tahminlerine göre, 10 yıl sonra AIDS' ten yılda on milyon kişinin ölmesi muhtemeldir.(1993)
Oldukça tehlikeli seyreden AIDS hastalığına Yakalananların %80'i, teşhis konulduktan sonraki iki yıl içinde eklenen çeşitli kanserlerden veya enfeksiyonlardan dolayı ölmektedir. Hastalığın kuluçka dönemi çok uzundur. Bu durum teşhisin de çok geç konulabildiğini gösteriyor. Virüsün alınmasından hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar 2-5 yıl kadar süre geçmektedir. Hastalığın vücutta meydana getirdiği en mühim değişiklik, bağışıklık sisteminin gittikçe bozulmasıdır. Vücut gerek mikrobik ajanlara, gerekse kanser hasıl olmasına karşı immun sistemini çalıştırmamakta Ani müdafaa ve mukavemet edememektedir. Bunun sonucu menenjit, zatürree, dizanteri, beyin iltihabı (ansefelit) ve çeşitli kanser türleri ortaya çıkarak tabloyu ağırlaştırmaktadır.
Hastalığın kendisine has şikayet ve bulguları yoktur. Enfeksiyonları ve çeşitli kanser türlerine göre değişik belirtiler olabilir. Ateş yükselmesi, gece terlemesi(3 aydan uzun süreli), kilo kaybı, halsizlik, aşırı yorgunluk, yaygın beze büyümeleri (kasıkta 2-3 değişik yerde öksürük ile birlikte bütün kan hücrelerinde akyuvarlar, alyuvarlar, trombosit) azalma ile kendini belli eder.
Hastalığın kendine has kan testleri olup, bunlarla (ELİSA testi ve elektron mikroskobu ile) HIV antijeni ve AIDS virüsü tespit edilerek kesin teşhis konulabilmektedir. Henüz virüse etkili bir ilaç koruyucu bir aşısı bulunamamıştır. Tedavi, eklenen Enfeksiyonlara ve tümörlere karşı olmakta, Dolayısıyla şifa meydana gelmektedir. Oldukça tehlikeli seyreden AIDS hastalığına Yakalananların %80'i, teşhis konulduktan sonraki iki yıl içinde eklenen çeşitli kanserlerden veya enfeksiyonlardan dolayı ölmektedir.
Hastalığın kuluçka dönemi çok uzundur. Bu durum teşhisin de çok geç konulabildiğini gösteriyor. Virüsün alınmasından hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar 2-5 yıl kadar süre geçmektedir. Hastalığın vücutta meydana getirdiği en mühim değişiklik, bağışıklık sisteminin gittikçe bozulmasıdır. Vücut gerek mikrobik ajanlara, gerekse kanser hasıl olmasına karşı immun sistemini çalıştırmamakta Ani müdafaa ve mukavemet edememektedir. Bunun sonucu menenjit, zatürree, dizanteri, beyin iltihabı (ansefelit) ve çeşitli kanser türleri ortaya çıkarak tabloyu ağırlaştırmaktadır.
Hastalığın kendisine has şikayet ve bulguları yoktur. Enfeksiyonları ve çeşitli kanser türlerine göre değişik belirtiler olabilir. Ateş yükselmesi, gece terlemesi(3 aydan uzun süreli), kilo kaybı, halsizlik, aşırı yorgunluk, yaygın beze büyümeleri(kasıkta 2-3değişik yerde öksürük ile birlikte bütün kan hücrelerinde akyuvarlar, alyuvarlar, trombosit) azalma ile kendini belli eder. Hastalığın kendine has kan testleri olup, bunlarla (ELİSA testi ve elektron mikroskobu ile) HIV antijeni ve AIDS virüsü tespit edilerek kesin teşhis konulabilmektedir. Henüz virüse etkili bir ilaç koruyucu bir aşısı bulunamamıştır. Tedavi, eklenen Enfeksiyonlara ve tümörlere karşı olmakta, Dolayısıyla şifa meydana gelmektedir
Edinilmiş immün yetersizlik sendromu (AIDS), tek başına bir hastalık değildir. AIDS hastaları bağışıklık sistemlerinin ciddi şekilde baskılanmış olmasından veya yeterince çalışamamasından dolayı, her türlü enfeksiyona ve hastalığa karşı normal insanlardan daha savunmasızdırlar. Dolayısıyla, yakalanılan basit bir üst solunum yolları enfeksiyonu bile AIDS hastalarının ölümüne sebep olabilir.
AIDS'in etkeni, İnsan İmmünyetmezlik Virüsü'dür (HIV). HIV, kişiden kişiye semen, vajinal sıvılar ve kan yoluyla bulaşır. HIV, vücudu enfeksiyonlara karşı koruyan akyuvarların yeterli miktarda yapımını engeller. Dolayısıyla vücut, bakteri ve virüslere karşı savaşamaz hale gelir. Diğer taraftan AIDS teşhisi, ölümle eşdeğer tutulmamalıdır. Düzgün ve doğru bir bakım ve tedaviyle AIDS hastaları da yıllarca üretken bir hayat sürebilir. Bu nedenle HIV enfeksiyonu, şeker hastalığı gibi kronik bir hastalık olarak kabul edilmelidir.[1]
AIDS, bağışıklık yetmezliği sendromu, bağışıklık sisteminin işlev görmez duruma gelmesiyle, vücudun mikrobik hastalıklara karşı koyamaması durumudur. AIDS'in nedeni yine bir mikrobik hastalıktır. HIV adı verilen virüs AIDS'e yol açar.
HIV vücuda girdikten sonra kan hücreleri içinde, özellikle CD4 T kan hücrelerine yerleşerek çoğalır. Bu hücrelerin dışında yaşama ve çoğalma yetenekleri yoktur. Zarar gören CD4 T hücreleri vücudun bağışıklık sistemini yıkıma uğratır. Vücut direnci düşen kişide diğer zamanlarda zararsız veya hafif geçebilecek hastalıklar bile ağır seyreder. Lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük, cinsel organda uzun süre iyileşmeyen yaralar, tüberküloz gibi belirtiler ortaya çıkar.
Bir kimsenin vücudunda HIV virüsünün bulunup bulunmadığının anlaşılması için HIV testi yapılmalıdır. HIV virüsünü saptamak amacıyla uygulanan testler ilk üç ay içinde sonuç vermez. Bu döneme "pencere dönemi" denir. Pencere döneminde de hastalık bulaştırılabilir.
AIDS hastası insanlar, bağışıklık sistemi güçlü olan insanları etkilemeyen mikroplar nedeniyle kötü enfeksiyonlara yakalanırlar.
AIDS hastası olmadan yıllar önce HIV virüsü almış olabilirsiniz.
1980'li yılların başlarında olgu sayısının az olması ve homoseksüel erkek grubunda görülmesi nedeni ile hastalık fazla ilgi çekmemişti. Ne zaman ki biseksüel erkekler aracılığı ile kadınlara ve enfekte hamile kadınlardan da bebeklere enfeksiyon geçmeye başladı, olgu sayıları giderek arttı ve HIV / AIDS, tüm dünyanın odak noktası durumuna gelmeye başladı.
Yayılma yollarının özelliği, hastalığın belirtisiz geçen uzun bir döneminin olması ve tanı koymanın kan testleri dışında olanaklı olmaması HIV enfekte olgu sayılarının giderek artmasına neden olmaktadır. Tıp dünyası, gönüllü kuruluşlar hastalığın öneminin anlatılabilmesi, toplumun bilgilendirilmesi ve korunma yollarının öğretilmesi için çalışmalar düzenlemeye başlamışlar ve 1 Aralık gününü de "Dünya AIDS Günü" olarak ilan etmişlerdir. Dünya Sağlık Örgütü her yıl 1 Aralık için bir slogan belirlemekte ve tüm ülkeler bu çerçevede toplumu bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yapmaktadırlar1999 yılının sloganı "Dinle, Öğren, Yaşa!" olarak belirlenmiş olup bu slogandaki amaç, hastalıkla ilgili farkındalığı artırmak ve AIDS programlarını güçlendirmek olarak düşünülmüştür.
Kan ve kan ürünlerinin rutin HIV yönünden taranması, antiretroviral ilaçların kullanıma girmesi, fırsatçı enfeksiyonların profilaksisinin (önlenmesinin) ve tedavisinin yapılabilmesi, yaygın ve etkili eğitim programlarının uygulanmaya başlanması ile HIV / AIDS epidemisinde (yaygınlığında) son yıllarda önemli değişiklikler gözlenmeye başlamıştır.
AIDS Hastalığının Belirtileri
Pek çok hastada AIDS, grip benzeri şikayetlerle başlar. Bu şikayetler, iki haftayla birkaç ay arasında devam edebilir. Başlangıçtaki şikayetlerinden sonra birkaç yıl süreyle herhangi bir şikayet görülmeyebilir. Bu sürede HIV pozitif olan kişinin kendisine nasıl baktığı çok önemlidir. Çünkü HIV virüsü vücuda girdikten sonra önce yavaş, daha sonra ise çok hızlı şekilde çoğalır. Tam anlamıyla yerleşmiş AIDS -ciddi enfeksiyonların görülmeye başladığı zaman- HIV virüsünün vücuda girmesinden 5-10 yıl kadar ortaya çıkar.
AIDS ilk kez 1981 yılında ABD'de tanımlanmıştır; fakat, teşhis edilememiş vakaların 1979 yılından beri var olduğu ve bugün dünyada yaklaşık 14 milyon kişinin HIV taşıdığı düşünülmektedir.
BELİRTİ ve BULGULAR
Virüsün alınmasından klinik bulgular ortaya çıkıncaya kadar geçen kuluçka dönemi yaklaşık 2-5 yıldır hiçbir klinik belirtinin bulunmadığı bu dönemde kanda HIV antijeni, antikoru veya her ikisi birden bulunabilir.
- Uzun süreli, açıklanamayan aşırı yorgunluk ve bitkinlik
- Şişmiş lenf bezleri (kasık bölgesi dışında en az 2 bölgede ve en az 3 ay süreli)
- 10 günden uzun süren ateş
- 3 aydan fazla süreyle gece terlemesi
- Açıklanamayan kilo kaybı (vücut ağırlığının %10'dan fazlası)
- Deride veya ağız içinde, mor veya farklı renkte geçmeyen lekeler
- Açıklanamayan, sürekli öksürük veya boğaz ağrısı
- Nefes darlığı
- Sürekli, şiddetli ishal
- Sık tekrar eden mantar enfeksiyonları
- Vücutta açıklanamayan çürükler veya kolayca meydana gelen kanamalar
Hastalığın Nedenleri
AIDS'e, HIV-1 ve HIV-2 virüsleri sebep olmaktadır. HIV-2 virüsü Afrika dışında nadiren görülmektedir. Virüsün kişiden kişiye bulaşma yolları:
- HIV taşıyıcısı kişiyle vajinal, oral veya anal seks yapılması
- Damardan uyuşturucu kullananlarda ortak enjektör kullanımı
- Kan ve kan ürünlerinin nakli
- Anneden bebeğe kan yoluyla veya sütle geçiş
Genel kanının aksine, AIDS çok bulaşıcı bir hastalık değildir. Öpüşme yoluyla, tuvalet oturaklarıyla, dokunmayla, günlük hayatımızdaki cisim ve araçların ortak kullanımıyla, yiyeceklerle HIV virüsü bulaşmaz.
Tanıya Yönelik Araştırmalar
- Kan tablosunda değişimler (lökosit, lenfosit ve trombositlerde azalma)
- Anemi
- Sedimentasyon hızında artış
- Yardımcı / baskılayıcı T hücresi (helper/supressor, T4 / T8) oranında azalma (normal değer 2/1) yardımcı T hücrelerinin mutlak sayısında azalma (400/mm3)
- İmmünofloresans tekniği ve ELİSA yöntemiyle HIV antijenleri gösterilebilir
- ELİSA ile kanda HIV antikoru aranması: en iyi tarama testidir. Yanlış pozitif cevap alınabileceğinden, kuşkulu vakalarda doğrulama testleri gerekir.
- Western blot antikor testi: Virüs proteinlerine karşı antikorların gösterilmesi ve ELİSA yöntemini doğrulama testi olarak kullanılır
TEDAVİ
- Henüz virüse karşı tam anlamıyla etkili bir ilaç veya koruyucu aşı geliştirilememiştir. Tüm dünyada bu yöndeki çalışmalar yoğun olarak devam etmektedir. Genel tedavi şekli, fırsatçı enfeksiyonların veya tümörlerin tedavisine yöneliktir. Aantiviral ilaçlar kombinasyonlar şeklinde uygulanmaktadır:
- Zidovudine (AZT), didanosine (ddI), dideoxycytidine (ddC)
- Proteaz inhibitörleri: Nelfinavir, ritonavir, indinavir ve saquinavir
HIV KLİNİĞİ 1981 ABD'de genç homoseksüellerde KS ve PCP tespit edildi 1982 CDC tarafından AIDS adı verildi 1983 virüs lenf bezinde izole edildi 1984 ELISA yöntemi onaylandı 1985 HIV-2 saptanması 1987 AZT'nin ilerlemiş inf.da kullanımı 1988 CYBH'nin HIV bulaşımını kolaylaştırdığı 1990 AZT'nin erken HIV inf.da kullanımı DÜNYADA AIDS Vakaların %95'i gelişmekte olan ülkelerde, %86'ı Sahra-altı Afrika'da görülür. HIV / AIDS ile yaşam 33.6 milyon HIV / AIDS'ten ölüm 16.3 milyon Hastalığın görülme yaşı 15'e inmiştir %20 olan kadın erkek oranı %50-60'lara yükselmiştir.
Üç dönemde incelemek mümkündür:
Akut faz, Asemptomatik faz, Semptomatik faz ve AIDS
1. AKUT FAZ
İnfeksiyonu izleyen ilk birkaç günde lenf nodlarındaki aktive lenfositlerde hızlı bir virüs çoğalması olur. Bu aşamada 5x103/ml infeksiyöz partikül ya da 107/ml viral RNA molekülü bulunurCD8 sitotoksik lenfositler tarafından oluşturulan bağışıklık yanıt viremiyi sınırlar CD4 sayısında azalma olur. Makrofaj tropizmi görülür.
2. ASEMPTOMATİK FAZ
İnfeksiyondan sonra 3. ve 4. aylarda zaman zaman küçük yükselmelerle seyreden sınırlandırılmış bir viremi vardır. CD4 sayısı sabit bir hızla düşer. Bu dönem yıllarca sürebilir. İmmünolojik baskı altında oluşan seçici mutasyonlar nedeniyle virüs popülasyonu daha heterojen bir yapı kazanır.
3. SEMPTOMATİK FAZ VE AIDS
Bu dönemde virüs sayısı artarken CD4 sayısı 200/ml altına düşer. CD8 T hücre sayısında düşme gözlenir. Virüs replikasyonundaki artışa parelel olarak lenfoid hücre ölümü ve tahribatı olur. Bu evrede virüs popülasyonu daha homojendir ve T hücre tropizmi gösterir. Semptomatik faz ve AIDS aşamasında hızlı replikasyon kinetiği, genişlemiş hücre spektrumu, sinsitya oluşturabilme özelliği ve CD4 T hücrelere sitopatik etki virülansı artıran özelliklerdir. Virusun nötralize edici antikorlara duyarlılığı azalmıştır. Virusta oluşan mutasyonlar sonucu sinir sistemine ve diğer organlara tropizm artarPeriferal kanda CD4 T lenfosit sayısı 200/ml altına düştüğünde ciddi fırsatçı infeksiyonlar ve malignensiler ortaya çıkar. HIV infeksiyonunda görülen sitosidal etki, infekte hücre yüzeyinde bulunan gp120 ve gp41 antijenleri ile infekte olmayan hücre yüzeyinde bulunan CD4 molekülleri ile bağlanarak füzyon ve hücre erimesine neden olur.
Sitokinlerin CD4 hücreleri azaltması: HIV infeksiyonu sonucu immün aktivasyon olur ve TNF-ß, TNF- ?, GM-CSF, IL-1, IL-3, IL-4 ve IL-6 sentezi artar.
Otoimmün mekanizma ile hücre ölümü: HIV infeksiyonu sırasında kuvvetli bir hücresel cevap oluşur ve sonuçta ADCC reaksiyonu oluşur.
Apoptosis: Otoreaktif olgunlaşmamış lenfositlerin timusta yıkılması sonucu oluşur. Viral zarfta bulunan gp120 ile MHC-II benzerliği ve gp41'in C terminal bölgesi ile HLA ß zinciri arsındaki benzerlik çapraz reaksiyonlara neden olmaktadır.
Anti-lenfosit antikorları: HIV ile infekte bireylerde bu antikorlara rastlanmaktadırAyrıca CD4 lenfositlerde histon HB2 olduğu düşünülen antijene karşı oluşan antikorlar rapor edilmiştir. Anti-CD4 antikorların varlığı da tespit edilmiştir. T lenfositler CD4 lenfosit sayısında azalma (geç dönem) IL-2 ve gama IFN sentezinde azalma İnositol yolu ile defektif sinyal iletimi Hüre içi Ca+2 düzeyinde kronik artış Geç tip aşırı duyarlılık reaksiyon azalması CD8 sitotoksik cevap bozulması B lenfositler Hipergamaglobulinemi Serum immün kompleks düzeyinde artış Otoantikor oluşumu Yeni antijenlere karşı azalan antikor cevap IgG2 sınıf antikorlarda azalma IgE ile oluşan cevapta azalma Diğer anomaliler Antijen sunucu hücre aktivite bozulması Anormal monosit/makrofaj fonksiyonu NK hücre fonksiyon kaybı IFN- alfa düzeyinde artış Anti-lenfosit düzeyinde artış serum tiroglobulin düzeyinde azalma
TÜRKİYE'DE HIV / AIDS VAKALARININ YILLARA GÖRE DAĞILIMI
Yıllar |
Vaka |
Taşıyıcı |
Toplam |
1985 |
1 |
1 |
2 |
1986 |
2 |
3 |
5 |
1987 |
7 |
27 |
34 |
1988 |
9 |
26 |
35 |
1989 |
11 |
20 |
31 |
1990 |
14 |
19 |
33 |
1991 |
17 |
21 |
38 |
1992 |
28 |
36 |
64 |
1993 |
29 |
45 |
74 |
1994 |
34 |
52 |
86 |
1995 |
34 |
57 |
91 |
1996 |
37 |
82 |
119 |
1997 |
38 |
105 |
143 |
1998 |
29 |
80 |
109 |
1999 |
28 |
91 |
119 |
2000 |
46 |
112 |
158 |
Toplam |
364 |
777 |
1141 |
(Sağlık Bakanlığı, Aralık 2000)
HIV Virüsü Nasıl Bulaşır?
HIV virüsü hem bir erkekten hem de bir kadın dan bulaşabilir. Herhangi bir cinsel hastalığınız varsa HIV virüsünün size bulaşma ihtimali daha yüksektir. AIDS, HIV virüs ü bağışıklık sisteminizi zayıf hale getirdikten sonra ortaya çıkan hastalıktır.
1. Kan İle Bulaşır
- Virüs bulaşmış kanların nakilleri ile
- Virüs taşıyıcı kimselerce kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş tüm kesici ve delici aletler ile
- Damar içi uyuşturucu kullananların iğne, enjektör ve uyuşturucu madde eritilen kaşıkları paylaşmaları ile
- HIV virüsü taşıyan organ, doku ve sperm nakli ile
2. Cinsel İlişki Yoluyla Bulaşır:
HIV erkeğin sperm sıvısında, kadının vajina salgısında bol miktarda bulunur. Cinsel ilişki sırasında HIV virüsü taşıyan bir kimsenin vücut sıvılarının bulaşmaması için önlem alınmadığında; vajina, penis, anüs mukozasından veya ağızdaki zedelenmiş doku veya çatlaklardan vücuda bu sıvılar girerek virüs bulaşır.
3. Anneden Bebeğe Geçerek Bulaşır
HIV virüsü gebelik süresince, doğum ve emzirme döneminde bebeğe bulaşır; ama HIV pozitif bir anneden bebeğe virüs bulaşma oranı %30 'dur.
HIV Virüsü Nasıl Bulaşmaz?
- Günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerde
- Sosyal öpüşme, dokunma, sarılma, el sıkışmayla
- Başkalarının eşyalarını kullanmakla
- Sinek, böcek sokması, hayvan ısırmasıyla
- Aynı okulda öğrenim görme, aynı iş yerinde çalışma ile
- Aynı tuvaleti ve banyoyu kullanmakla
- Aynı yemeği yemekle
- Aynı yerde denize veya havuza girmekle
- HIV Virüsünün Dezenfeksiyonu
Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuruduğunda yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür.
1. Kan, Sperm veya Vajina Salgısının Bulaştığı Eşyadaki HIV Virüsünün Öldürülmesi:
Birkaç dakika kaynatarak ya da 60 ° sıcaklıkta 30 dakika bekleterek virüs öldürülür.
Sulandırılmış çamaşır suyunun temas ettiği HIV 30 dakika içinde ölürÇamaşır suyunda klor vardır ve klor HIV virüsünü öldürür.
2. HIV Virüsünü Öldüren Diğer Maddeler:
Bacteranios D- Buraton 10F, Cidex, Gigasept, Lysetol V, Presept, Steranios, Virkon'durBu maddeler genellikle sağlık kuruluşlarında kullanılmak üzere üretilmiştir. Ultraviyole ile ışınlama HIV'ın öldürülmeside önerilmeyen bir metoddur; çünkü sadece ışının doğrudan temas ettiği yüzeydeki mikropları öldürür.
3. Derinin HIV Virüsünden Arındırılması:
Su ve sabun kullanımı ile HIV virüsünün deriden uzaklaştırılması diğer mikropları bu yöntemle uzaklaştırmadaki gibi etkilidir; ama yıkadıktan sonra sağlam deriyi alkol ile temizlemek HIV virüsünde kurtulmada uygun olur. Bir yaralanma durumunda yara yeri önce sabun ve su ile yıkandıktan sonra tendürtiyot, batikon, betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmelidir.
HIV ile ilgili Uyarı İşaretleri
Bazı HIV virüsü belirtileri şunlardır:
Öksürme, ishal, kilo kaybı, gece terlemesi, yorgunluk hissi
İlginç renkli veya kokulu bir vajina akıntısı
Yinelenen veya kalıcı vajina enfeksiyonları
Vajinada veya vajina çevresindeki yara veya acı
Adet dönemlerinde ani bir değişim
Adet dönemleri arasında karın ağrısı
Seks sırasındaki olağandışı acı veya ağrı
Dilinizde veya ağzınızın içinde beyaz noktalar veya yaralar
HIV Testi Yaptırma
Aşağıdaki durumlar sizin için geçerliyse HIV testi yaptırmalısınız:
İğneleri paylaşıyorsanız
Eşiniz ilaç kullanmışsa veya kullanıyorsa
Vücudunuzda herhangi bir HIV belirtisi varsa
Prezervatif kullanmadan seks yaptıysanız da test yaptırmalısınızTest yaptırmak basit ve kolaydırTest sonucunda virüs taşıyıp taşımadığınızı öğrenebilirsiniz. Ancak, virüsün bağışıklık sisteminize ne kadar zarar verdiğini öğrenemezsiniz.
Nasıl Test Yaptırabilirim
Bazı yerlerde, adınızı vermeniz gerekmez, testin sonuçları yalnızca size bildirilecektir.
Diğer yerlerde, sonuçlar sağlık yetkilinize veya danışmanınıza da bildirilirAncak, sağlık yetkilileri genellikle siz izin vermedikçe sonuçları başkasına vermezler.
Tedavi Olma
HIV için herhangi bir tedavi bulunmamaktadırHIV virüsü taşıyan binlerce kişide yapılan çalışmalar, kombinasyon tedavisinin, insan ların daha iyi hissetmesine ve daha uzun yaşamasına yardımcı olabildiğini göstermiştir.
Bir doktorla, hemşireyle veya danışmanla konuşunTedavi seçenekleri hakkında size daha fazla bilgi verebilir.
Gereken Cevapları Alma
Bugün, birçok yerde AIDS testi yaptırabilir ve AIDS konusundaki sorularınıza yanıt alabilirsiniz:
Sağlık bakanlığına bağlı birimlerde veya yerel sağlık kuruluşlarında, Devlet kliniklerinde, Özel doktorlarda, Özel laboratuarlarda, Birçok devlet kliniğinde test işlemi ücretsiz olarak veya çok az bir ücretle gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, doktorunuz da HIV testi yapabilir ve sonuçları verebilir. Evde test yaptığınız takdirde sonuçlar, Hamile olan veya hamile kalmayı planlayan kadınlar için daha fazla bilgi verilebilir.
HIV Virüsü Kadınlara Nasıl Bulaşır?
HIV vücudunuza HIV virüsü taşıyan birisinin kanı, spermi veya vajina akıntıları yoluyla bulaşır. Bu durum, vajina, anal veya oral seks sırasında gerçekleşebilir. Lateksten yapılmış bir prezervatif kullanarak HIV virüsünden korunabilirsiniz. Doğum kontrol hapları ve lateks olmayan prezervatifler, sizi HIV virüsünden koruyamaz.
Dünyada HIV / AIDS
Birleşmiş Milletler HIV / AIDS Ortak Programı (UNAIDS) verilerine göre dünyada 1994 yılında 17 milyon HIV / AIDS'li kişi yaşarken Aralık 1999 da bu rakamın 33.6 milyona ulaştığı bildirilmektedir (Şekil 1).
Epideminin (Salgının) başından beri 16.3 milyon kişi yaşamını HIV / AIDS nedeni ile yitirmiş olup, bu olguların 12.7 milyonu 15-49 yaş arası erişkin ve 3.6 milyonu 15 yaş altı çocuklardan oluşmaktadır1999 yılı içinde 5.6 milyon yeni olgu bildirilmiş olup, bu sayılara günde 16.000, dakikada 11 yeni olgu eklenmektedirVeriler, son iki yıldır toplam HIV / AIDS olgularında bir önceki yıla göre %10 oranında bir artış olduğunu ve yeni enfekte olguların %10'unun 15 yaş altı ve %50'sinin ise 15-24 yaş arası gençler olduğunu bildirmektedirBu veriler göstermektedir ki; epidemideki en önemli değişikliklerden birincisi hastalığın ilk görülme yaşının 20'den 15'e inmesidirİkinci önemli değişiklik ise epideminin başlarında %20 olan enfekte kadın oranının %40-50'lere yükselmiş olmasıdırEpidemiyologlar kadın erkek oranındaki bu eşitlenme trendinin geriye dönemeyeceğini tahmin etmektedirler.
Dünyada HIV / AIDS olgularının %94'ü gelişmekte olan ülkelerde, %86'sı da Sahra-Altı Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya'da görülmektedirİlk olguların görüldüğü yerler olan Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde 1994 yılından beri her yıl tanı konan yeni olgu sayıları bir önceki yıldan fazla değil iken, Afrika, Hindistan, Tayland gibi Asya ülkelerinde olgu sayıları katlanarak artmaktadırBu farkın asıl nedeninin eğitimden kaynaklandığı düşünülmektedir, çünkü gelişmiş ülkeler etkin eğitim programları ile HIV / AIDS' i ve korunma yollarını öğretebilmeyi başarmış gözükmektedir. Eğitimde programların yanı sıra bir diğer önemli etkende ekonomik güç olarak kabul edilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler kısıtlı bütçeleri ile giderek artan sayıdaki hastalarını tedavi için gerekli masrafı yapmakta zorlanırken, beraberinde eğitim programlarını yürütememektedirler.
Bazı gelişmekte olan ülkelerde ve sanayileşmiş ülkelerde HIV enfeksiyonunun yayılımını engellemeye yönelik çeşitli programlar düzenlenmektedir. Damar içi madde kullanımının önlenmesine yönelik çalışmalar, ithal kan kullanımını sınırlayan politikalar, temiz enjektör değiştirme programları yapılmış olsa da bunların hiçbiri tek başına HIV bulaşını önlemede yeterli programlar olarak gözükmemektedir.
Türkiye'de HIV / AIDS
Türkiye'de cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili yeterli önlemlerin alınamaması ve eğitim programlarının yeterli etkinlikte olamaması nedenleri ile HIV / AIDS büyük bir sorun olmaya başlamaktadır. Ancak ülkemizde sağlık kayıt sistemlerinin özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda yeterli çalışmaması ve hastalığın uzun süren belirtisiz döneminin olması nedeni ile gerçek rakamların bunun çok üstünde olduğu düşünülmektedirTürkiye'de ilk olguya 1985 yılında tanı konmuş ve o tarihten başlayarak 1992 yılına kadar olgu sayılarında bir önceki yıla göre fazla artış saptanmaz iken, 1992 yılından beri olgu sayıları katlanarak artmaktadır.
Türkiye'de HIV / AIDS olgu sayılarının artma nedenleri şöyle sıralanabilir
- Ülke nüfusunun genç olması,
- Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgilerin kısıtlı olması,
- Turizm sektörünün ülkemizde giderek gelişmesi: Ülkemize her geçen gün daha fazla sayıda turist gelmektedirÖzellikle HIV / AIDS olgularının sık olduğu ülkelerden gelen turistler arasında bu hastalığa yakalanmış kişilerin bulunma olasılığı fazladır.
- Yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarının çok sayıda olması ve giderek artması: Özellikle yurt dışında uzun süreli kalan vatandaşlarımızın bulundukları ülkedeki hasta sayısının sıklığına bağlı olarak bu hastalığa yakalanma riski artmaktadır.
- Damar içi madde kullanımının giderek artması: HIV / AIDS bulaş yolları arasında damar içi madde kullananlar ikinci sırayı oluşturmaktadır. Damar içi madde kullananların sayılarının giderek artması HIV enfekte olgu sayılarının da artmasına neden olmaktadır.
Ülkemizde cinsiyete göre dağılımda %73.5 erkek, %26.5 kadın olarak saptanmaktadır. Olguların %20'sinin sürekli yaşadığı yerin yurtdışı olduğu, toplam 57 ilden bildirim yapıldığı ve en fazla bildirimin Ankara, İstanbul ve İzmir'den olduğu bildirilmektedir.
HIV / AIDS'in Bulaşma Yolları ve Korunma
/ Risk gruplarına göre HIV / AIDS olguları incelendiğinde:
%46.3 heteroseksüel,
%9.48 damar içi madde kullananlar,
%9 homoseksüel,
%5.5 kan transfüzyonu (%1.5 hemofili hastaları, %4 diğer) yolu ile,
%0.85 anneden bebeğe geçiş,
%28.1 ise bilinmeyenlerden oluştuğu görülmektedir.
%28.1 gibi büyük bir oran göstermektedir ki eksik bildirim söz konusudur ve bu da ülkemizdeki epideminin boyutunu öğrenmedeki güçlüğü gözler önüne sermektedir.
Cinsel yolla bulaşma
HIV enfeksiyonunun en önemli bulaş yolu cinsel temastır. HIV / AIDS her türlü cinsel temasla (homoseksüel, heteroseksüel, vajinal, oral, anal) bulaşmaktadır. Semen (meni) ya da kanla temasa neden olabilecek her türlü cinsel etkinlikte bulaş riski bulunmaktadır. Bu tür bulaşa bağışık hiç kimse bulunmamaktadır. Bulaş için HIV (+) kişi ile yapılan tek bir cinsel temas bile yeterli olmakta ancak cinsel temas sayısı arttıkça bulaş riski artmaktadır.
Cinsel aktiviteden bütünüyle kaçınarak ya da enfekte olmayan eşle monogamik bir ilişki sürdürerek HIV enfeksiyonunun bulaşmasıı önlenebilmektedir. Cinsel temas sırasında prezervatif (kondom, kılıf) kullanılmasının koruyuculuğu, kondomun lateks olması, doğru ve sürekli kullanılması, yırtık ya da delik olmaması kaydıyla kanıtlanmıştır. Kadınlar için hazırlanmış olan intravajinal kondomlar da doğru ve sürekli kullanımla etkili olmaktadırlar.
Kan ve Kan Ürünleri ile Bulaşma
Kanda virüsün yoğun miktarda bulunması nedeni ile virüsü taşıyan kişilerden alınmış kan ve kan ürünleri ile hastalık bulaşabilmektedir1985 yılında antikor testlerinin bulunması ile dünyanın her yerinde kan ve kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi zorunlu kılınmıştır. Türkiye'de 1987 yılından beri tüm kan ve kan ürünlerine ELISA yöntemi ile antikor saptandıktan sonra hastaya verilmektedir, bu nedenle kan ve kan ürünleri ile olan bulaş azalmış gözükmektedir. Ancak hastalığın pencere döneminin olması, acil durumlarda test yapılmadan kan ve kan ürünlerinin kullanılabilmesi nedenleri ile oranı çok azda olsa bu yolla geçiş bildirilmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, kullanılıyorsa ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaş riskini azaltmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri'nde devlet tarafından temiz enjektör dağıtım programları uygulanmakta ve çalışmalar önemli ölçüde başarı sağlandığını bildirmektedir. Gelişmiş ülkelerde enjektör paylaşımının azaldığı, steril iğne satın alınışında ve iğne temizleme işlemlerinde artma gözlendiği saptanmaktadır.
Anneden Bebeğe Bulaşma
HIV gebelik süresince, doğum sırasında ve postpartum (doğum sonrası) dönemde emzirmekle bebeğe geçebilmektedir. Bu oran %20-30'durAncak HIV (+) anneye gebeliğinin son üç ayında, doğumdan sonra da bebeğe antiretroviral tedavi başlanır ve elektif sezaryen uygulanırsa bu oran %8-10'lara düşebilmektedir.
Perinatal (Doğum sırasında) geçişte korunmada önemli olan öncelikle HIV prevalansı (görülme sıklığı) yüksek olan bölgelerde doğurganlık yaşındaki ve HIV enfeksiyon riski olan kadınlara hastalığı öğretebilmektedir. Eğer kadın HIV (+) ise doğum kontrol yöntemleri öğretilmeye çalışılmaktadır. Buna karşın gebe kalan HIV (+) kadınlara erken dönemde kürtaj yapılması pek çok ülke tarafından kabul edilmektedir. Eğer anne adayı bebeği doğurmak istiyorsa gebeliğin son üç ayında anneye, doğumdan sonra da bebeğe antiretroviral tedavi başlanmakta ve hasta yakın izleme alınmaktadır.
Sağlık Personeline Bulaşma
Sağlık personeline kan ile kontamine olmuş (bulaşmış) vücut sıvılarıyla temas sonucunda HIV'nin geçişi olanaklı olabilmektedir. Kontamine iğne batmasını izleyen serokonversiyon riski %0.3 iken, mukoza ya da derinin kanla kontamine vücut sıvılarıyla teması sonucunda serokonversiyon riski çok daha düşüktür. Sağlık personeli öykü ve fizik inceleme ile enfekte hastaları ayırt etme olanağına sahip olamadıklarından korunmak için tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvılarını potansiyel enfekte kabul ederek evrensel önlemlere uyarak çalışmalıdırlar.
Ülkemizde henüz sayıları bini bulan HIV enfekte olgular için hasta sayıları milyonları bulan ülkelerden örnek alarak, sayıların daha da artmasını engellemek için çalışmalarımızı artırmalıyız. HIV infeksiyonunun bulaşma yollarını bilmek, korunmayı öğrenmek, öğretmek ve davranış değişikliğinde bulunulmasını sağlamak, HIV / AIDS'li hastaları toplumdan dışlamadan hep birlikte el ele vererek yaşamakla bu hastalığa karşı savaşım verebiliriz.[2]
Kaynaklar
[1]Yeni Rehber Ansiklopedisi, c.1, s.301-303.
[2] www.kars.saglik.gov.tr/